Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Türk Tarihinden İlginç Anekdotlar

Arkadaşlar tarih ve politika göreceli kavramlardır. Doğrusu yanlışı kişiden kişiye değişir. Buna sığınarak Yıldırım Beyazıt' ın kibirli olduğunu düşünmüyorum. Dönemin iki büyük lideri arasında bu türlü sürtüşmelerinin olması gayet normal. Zira savaş meydanına ilk varan Yıldırım Beyazıt' tır. İstese savaş alanına sonradan gelen Timur Han' a ani baskın yaparak savaşı kazanma şansını daha da arttırabilirdi. Vezirler bu durumu belirtmesine rağmen kozlarını dişe diş paylaşmak istediğini belirterek red etmiştir. Savaş sırasında da taraf değiştirmeler olmasaydı galip taraf Yıldırım Beyazıt olacaktı.

Tabi yukarıda da dediğim gibi tarih görecelidir.
Aslında tarih o kadar da göreceli değildir. Mesela Yıldırım Beyazıd'ın kibirli oluşu bir yorumlama bile değildir. Sen buna savunma olarak ancak şunu diyebilirsin, zaten o mevki ve makama gelip de kibirli olmayan yoktur. Buna da itiraz edilebilir tabi ama ancak bununla savunabilirsin demek istiyorum. Kibirli oluşu bariz bir şey.

Savaş meydanında Timur, Beyazıd'ı manevralarıyla tamamen kendi istediği yere çekip orada savaşmıştır. O dediğin şeylerin aslı astarı olduğunu sanmıyorum. Tarihle ilgili özellikle bizim tarafın lehine(!) bu tür gerçekliğe dayanmayan efsaneler çoktur. Çünkü ecdadımızın en yücesi olduğuna inanmak ve inandırmak istiyoruz. Keşke bunun yerine gerçeklerle yetinsek.

Birisi Kings and Generals kanalından Ankara Savaşı'nı paylaşmıştı sanırım önceki sayfada. Ona bakabilirsin.
 
Osmanlı tarihini sadece Osmanlı tarihçilerinden öğrenmeye kalkarsak istisnalar hariç büyük oranda manipülasyona maruz kalmış oluruz. Aynı olayla ilgili birden fazla veriyi alıp mantık süzgecinden geçirince pek bir göreceliliği kalmıyor hocam tarihin. Yoksa Kadir Popcorn da tarihçi, milliyetçi H*rodot da tarihçi, Halil İnancık hoca da tarihçi.
Sakın yanlış anlama beni. Tarih kolayca mantık süzgecinden geçirilecek bir şey değil.
 
Aslında tarih o kadar da göreceli değildir. Mesela Yıldırım Beyazıd'ın kibirli oluşu bir yorumlama bile değildir. Sen buna savunma olarak ancak şunu diyebilirsin, zaten o mevki ve makama gelip de kibirli olmayan yoktur. Buna da itiraz edilebilir tabi ama ancak bununla savunabilirsin demek istiyorum. Kibirli oluşu bariz bir şey.

Savaş meydanında Timur, Beyazıd'ı manevralarıyla tamamen kendi istediği yere çekip orada savaşmıştır. O dediğin şeylerin aslı astarı olduğunu sanmıyorum. Tarihle ilgili özellikle bizim tarafın lehine(!) bu tür gerçekliğe dayanmayan efsaneler çoktur. Çünkü ecdadımızın en yücesi olduğuna inanmak ve inandırmak istiyoruz. Keşke bunun yerine gerçeklerle yetinsek.

Birisi Kings and Generals kanalından Ankara Savaşı'nı paylaşmıştı sanırım önceki sayfada. Ona bakabilirsin.
Bu sadece bize ve bizim ecdadımıza özel bir şey değil. Herkes aynı şeyi yapar üç aşağı beş yukarı.

Timur ve Yıldırım'ın mektupları ise zaten ortada, benim şahsi fikrim baştan sona gayet gereksiz bir sürtüşme olmuş.
 
Bu sadece bize ve bizim ecdadımıza özel bir şey değil. Herkes aynı şeyi yapar üç aşağı beş yukarı.

Timur ve Yıldırım'ın mektupları ise zaten ortada, benim şahsi fikrim baştan sona gayet gereksiz bir sürtüşme olmuş.
Haklısın çoğu öyle yapar zaten ama biz başka bir seviyedeyiz bence. Atalarını kutsama yarışında zirveye oynarız yani.

Evet çok gereksiz bir sürtüşmeydi. Hatta Yıldırım gereksiz yere Timur'u kışkırtmasaydı belki de savaş yaşanmayabilirdi bile.
 
Haklısın çoğu öyle yapar zaten ama biz başka bir seviyedeyiz bence. Atalarını kutsama yarışında zirveye oynarız yani.

Evet çok gereksiz bir sürtüşmeydi. Hatta Yıldırım gereksiz yere Timur'u kışkırtmasaydı belki de savaş yaşanmayabilirdi bile.
Zaten Osmanlı dünyayı fethetmek istiyor ki bu genelde türklerde görülen bir şey. O yüzden dünyayı paylaşmak yerine kendine istemesi bir bakıma normal. Fakat Timur'a bu kadar sert yazması kendi kibrinden tabiiki. Yine de bu kadar sert olmaya gerek olmadığını düşünüyorum.
 
Sakın yanlış anlama beni. Tarih kolayca mantık süzgecinden geçirilecek bir şey değil.
Mantık süzgecinden kastım aynı olayı inceleyen başka tarihçiler ve o tarihçilerin incelediği olayları inceleyen başka tarihçiler gibi gibi oluşan bilgi havuzunu incelemekti aslında. Böylelikle ortak doğrular veya yanlışlar ortaya çıkar diye düşünüyorum.
Gerçi mantık kelimesi tam doğru bir ifade olmamış. Kaldı ki insan gibi mantığın dışında oldukça fazla hareket alanı bulunan bir canlının eylemlerini mantık çerçevesinde incelemeye çalışmak baya zor olurdu.
 
Zaten Osmanlı dünyayı fethetmek istiyor ki bu genelde türklerde görülen bir şey. O yüzden dünyayı paylaşmak yerine kendine istemesi bir bakıma normal. Fakat Timur'a bu kadar sert yazması kendi kibrinden tabiiki. Yine de bu kadar sert olmaya gerek olmadığını düşünüyorum.
Haklısın çoğu öyle yapar zaten ama biz başka bir seviyedeyiz bence. Atalarını kutsama yarışında zirveye oynarız yani.

Evet çok gereksiz bir sürtüşmeydi. Hatta Yıldırım gereksiz yere Timur'u kışkırtmasaydı belki de savaş yaşanmayabilirdi bile.
Konu atalarını kutsama değil, ecdadının başarılarından övünmek olarak görülmelidir. Bunu ABD'de, avrupalı da kendi ecdadı için yapıyor. Fransa'ya veya Yunanistan'a giderseniz ne kadar şövenist ve milliyetçi yaklaştıklarını görebilirsiniz. Örneğin fransızlar dillerine çok sadık. Turist ile muhattap olsa dahi sanki ingilizce bilmiyormuş gibi fransızca konuşmakta ısrar eder. Buradan çıkartılacak ders adamların diline ve tarihine oldukça bağlı oldukları ve sahip çıktıkları olabilir.

O dönemde sadece Osmanlı'da dünyaya hakim olma görüşü yoktu. Diğer devletlerde de vardı. Ancak Fetih kavramı tamamen bizim genlerimize işlediği için biz çok ön plana çıkıyoruz. Çünkü göçebelik dönemimizden beri fetih ve yeni topraklardan gelen gelire dayalı devletler kurmaya alışmışız. Bunun üzerine herkese bir soru sormak isterim. Bizim Topkapı sarayı veya Dolmabahçe sarayımız varken, dönemi avrupa milletlerinde ki sarayların gösterişlerinin yanına bile yaklaşamazdı. Sizce bunun sebebi nedir?

Son olarak Yıldırım Beyazıd-Timur mektuplaşması veya sürtüşmesi diplomasi tarihinin kara sayfalarından birisini oluşturur. Bu iki devlet illaki savaşacaktı. Ama savaş öncesi iki hükümdar arasındaki diplomatik temaslar (mektuplar) hiçbir kalıba sığmıyor. Beyazıd'ın torunları sultan mehmed ve 1.süleyman ise diplomasinin nasıl olması gerektiğinin çok iyi örneklerini tarihimizde bize sunmuştur. Bir sonraki yazımdan bir anektod ile bunu desteklemek isterim.

''Osmanlılarla büyük bir savaş olmadan geçen bu dönemde rahat bir nefes alan Avrupalılar uzaktan korkuyla seyrettikleri ve "aslan" gibi diye nitelendirdikleri Yavuz Sultan Selim ölüp de yerine oğlu Süleyman geçince "Osmanlı tahtına bir kuzu geçti", "Vahşi bir aslanın yerine tatlı bir kuzu geldi" diye raporlar yazdılar, sevindiler. Ancak bu "kuzu"nun dişlerini görmek için fazla beklemeyeceklerdi. Doğrusu Süleyman da başlangıçta Avrupalıların "kuzu" benzetmesine uygun tutumlar sergiledi. Önce babasının dize getirdiği doğu ülkeleriyle sorunlarını çözdü; İran mallarına konan boykotu kaldırırken İran'a çeşitli ödünler verdi. Selim'in halifelik unvanıyla birlikte Kahire'den İstanbul'a zorla getirttiği İslam alimlerinin memleketlerine dönmelerine izin verdi.''
 
O dönemde sadece Osmanlı'da dünyaya hakim olma görüşü yoktu. Diğer devletlerde de vardı. Ancak Fetih kavramı tamamen bizim genlerimize işlediği için biz çok ön plana çıkıyoruz. Çünkü göçebelik dönemimizden beri fetih ve yeni topraklardan gelen gelire dayalı devletler kurmaya alışmışız. Bunun üzerine herkese bir soru sormak isterim. Bizim Topkapı sarayı veya Dolmabahçe sarayımız varken, dönemi avrupa milletlerinde ki sarayların gösterişlerinin yanına bile yaklaşamazdı. Sizce bunun sebebi nedir?
Göçebelik aklıma gelen ilk sebep.
 
Zaten Osmanlı dünyayı fethetmek istiyor ki bu genelde türklerde görülen bir şey. O yüzden dünyayı paylaşmak yerine kendine istemesi bir bakıma normal. Fakat Timur'a bu kadar sert yazması kendi kibrinden tabiiki. Yine de bu kadar sert olmaya gerek olmadığını düşünüyorum.
Evet Oğuz Türklerinde buna dair şeyler var ama sonraları bu lafta kalıyor tabi doğal olarak. En baştaki çadırdan ibaret hareketteki saflık ve samimiyet, tabi ki koca bir devlet ve imparatorluk olunduğunda çoktan başkalaşmış oluyor.
Konu atalarını kutsama değil, ecdadının başarılarından övünmek olarak görülmelidir. Bunu ABD'de, avrupalı da kendi ecdadı için yapıyor. Fransa'ya veya Yunanistan'a giderseniz ne kadar şövenist ve milliyetçi yaklaştıklarını görebilirsiniz. Örneğin fransızlar dillerine çok sadık. Turist ile muhattap olsa dahi sanki ingilizce bilmiyormuş gibi fransızca konuşmakta ısrar eder. Buradan çıkartılacak ders adamların diline ve tarihine oldukça bağlı oldukları ve sahip çıktıkları olabilir.

O dönemde sadece Osmanlı'da dünyaya hakim olma görüşü yoktu. Diğer devletlerde de vardı. Ancak Fetih kavramı tamamen bizim genlerimize işlediği için biz çok ön plana çıkıyoruz. Çünkü göçebelik dönemimizden beri fetih ve yeni topraklardan gelen gelire dayalı devletler kurmaya alışmışız. Bunun üzerine herkese bir soru sormak isterim. Bizim Topkapı sarayı veya Dolmabahçe sarayımız varken, dönemi avrupa milletlerinde ki sarayların gösterişlerinin yanına bile yaklaşamazdı. Sizce bunun sebebi nedir?

Son olarak Yıldırım Beyazıd-Timur mektuplaşması veya sürtüşmesi diplomasi tarihinin kara sayfalarından birisini oluşturur. Bu iki devlet illaki savaşacaktı. Ama savaş öncesi iki hükümdar arasındaki diplomatik temaslar (mektuplar) hiçbir kalıba sığmıyor. Beyazıd'ın torunları sultan mehmed ve 1.süleyman ise diplomasinin nasıl olması gerektiğinin çok iyi örneklerini tarihimizde bize sunmuştur. Bir sonraki yazımdan bir anektod ile bunu desteklemek isterim.

''Osmanlılarla büyük bir savaş olmadan geçen bu dönemde rahat bir nefes alan Avrupalılar uzaktan korkuyla seyrettikleri ve "aslan" gibi diye nitelendirdikleri Yavuz Sultan Selim ölüp de yerine oğlu Süleyman geçince "Osmanlı tahtına bir kuzu geçti", "Vahşi bir aslanın yerine tatlı bir kuzu geldi" diye raporlar yazdılar, sevindiler. Ancak bu "kuzu"nun dişlerini görmek için fazla beklemeyeceklerdi. Doğrusu Süleyman da başlangıçta Avrupalıların "kuzu" benzetmesine uygun tutumlar sergiledi. Önce babasının dize getirdiği doğu ülkeleriyle sorunlarını çözdü; İran mallarına konan boykotu kaldırırken İran'a çeşitli ödünler verdi. Selim'in halifelik unvanıyla birlikte Kahire'den İstanbul'a zorla getirttiği İslam alimlerinin memleketlerine dönmelerine izin verdi.''
Ecdadının başarılarından övünmek olsaydı konu öyle derdim ama konu onları kutsamak. Fransızların o huyunu bilirim, aynısı Almanlarda da vardır. Ve çok aptalca ama bir bakıma anlaşılabilir. Bizim komşumuz devletlerle tarihimizden gelen rekabet pek tabi başka milletler için de geçerlidir. Almanlar ve Fransızlar da eskilerden beri rekabet ettikleri İngilizlerin dilinin uluslararası kabul görmesine reaksiyon gösteriyorlar. Gayet normal. Buradan alınacak ders de yok övünülecek tarafı da yok bence.

He onun dışında elbette bir millet tarihini bilmeli ve kültürü, dili başta her türlü mirasına da sahip çıkmalıdır. Dolmabahçe sarayımız o kullanılan tonlarca altın ile kendince pek altta kalmamaya çalışmıştır ki israf ve gösterişte hiç de altta kalmamıştır da zaten ama anlaşılan sen farklı düşünüyorsun. Ayrıca bu soruya genel olarak cevap ancak feodalitedir. Avrupa'nın yaşadığı Orta Çağ'ın belirgin sonuçlarındandır o ihtişamlı ve sağlam kaleler. Biz o dönem daha yeni yeni Anadolu'ya yerleşiyorduk ve hala göçebe kültürümüz oldukça diriydi. O kalelerin bugünlere sağlam bir şekilde ulaşması konusuna gelirsek de bu paragraftaki ilk cümleye dönmemiz yeterli olur.

Yıldırım-Timur çekişmesi de ardından gelen savaş da kaçınılmaz değildi. Çıkar çatışması da yoktu. Evet aralarında gerilime sebep olan sığınma ve korumalar oldu ama Timur baştan beri Osmanlı'ya savaş açma konusunda isteksizdi. Çünkü bir sebebi de yoktu yani bu adam kuduz köpek gibi rastgele sağa sola saldırmıyor sonuçta. Ama Yıldırım onu çok aşırı tahrik etti, küçümsedi; Timur da geri adım atmadı. İşte ancak bunlardan sonra savaş kaçınılmaz oldu.
 
Burada mesele tarafsızlıktan ziyade Türk Tarihçilere göre (İlber Ortaylı ve Halil İnalcık'ı tenzih ederim.) daha teferruatlı bilgilere ulaşabilmeniz. Mesela Konstantinopolis'in fethi ile ilgili Steven Runciman'ın yazdığı ''KONSTANTİNOPOLİS DÜŞTÜ 29 MAYIS 1453'' isimli kitapta hiçbir türk kaynağında karşılaşmadığım, doğruluğu da tartışılabilecek ''kerkeporta kapısı'' aracılığıyla Yeniçerilerin istanbul'a giriş sağladığını öğrenmiştim. Veya Zinkaisen'in 7 ciltten oluşan Osmanlı İmparatorluğu Tarihi okunabilecek eserler ve bu eserlerin okunmasını İlber Ortaylı hocada tavsiye etmiştir.
Özellikle Osmanlı Tarihi' ni seven biri olarak bu tarz seyleri konusmaktan keyif aldim :good:. Dusunceler elestirilebilir saygi duyarim.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık