Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Sonderkommando Elbe

2. Dünya savaşı sırasında Almanların gerçekleştirdiği bu operasyon, Japonların gerçekleştirdiği kamikaze saldırıları ile benzerlik gösteren bir operasyonun hikayesi gibi duruyor. Ama bence işin aslı öyle değil.


Sonderkommando Elbe operasyonu müttefiklerin yıkıcı stratejik halı bombardıman saldırıları karşısında alman topraklarının neredeyse tümüyle harap olması üzerine planlanmıştı. 1944 yılının sonlarına doğru Luftwaffe eski ihtişam dolu halinin ancak gölgesi sayılabilecek haldeydi ve anavatanını dahi savunamıyordu. Luftwaffe savaşın sonuna doğru iyice çöküşe geçmişti. Çünkü Luftwaffe tecrübeli pilotlarının çoğunu kaybetmişti ve ciddi bir uçak ile yakıt sıkıntısı içerisindeydi. Ayrıca Luftwaffe avcı uçaklarını kullananlar çoğunlukla genç acemilerden oluşuyordu. Bu durum karşısında acilen harekete geçmek gerekiyordu. Bunun farkında olan Hans Joachim ” Hajo ” Hermann isminde genç bir albay cüretkar bir plan oluşturdu. Bu plana göre çok sayıda Messerschmitt bf-109 uçağı havalandırılarak Amerikan bombardıman uçaklarına ateş açmadan doğrudan onları mahmuzlayacaklardı. Burada hedef Amerikalıları şoka uğratmak ve korkutmaktı. Amaç ise bu şok ve korkuyla Amerikalıların bombardımana 4 ile 6 hafta ara vermesi sağlamaktı. Komutanların umudu ise Almanya’nın bu süre zarfında yeni Messerschmitt me-262 jet avcı uçaklarından yeteri kadarını imal ederek, hava üstünlüğünü en azından Almanya semalarında elde etmesi için vakit kazanmaktı.




Askeri tarihte ilk seyir füzesi olan V-1 füzelerinin (intikam silahı / vengeance weapon) ilk versiyonlarında kokpit bölümü oluşturularak pilotların bu silahı kullanması planlanmıştı. Bu silahın uçuş testleri için ilk 175 kopya üretimi yapılmış, ancak luftwaffe kısaca intihar silahı olarak nitelendirilebilecek bu silahı kullanmamıştı. Aslında bu silah, esasen insanlı bir bomba olan japon “oka” (kiraz çiçeği / cherry blossom) uçağı ile şaşırtıcı bir benzerlik gösteriyordu. Bu japon uçakları, alman uçaklarının aksine, mart ve haziran 1945 arasında 70 kereden fazla kullanıldı. Ancak, bu saldırılarda sadece bir amerikan gemisi batırılabildi ve yarım düzine kadar küçük savaş gemisi ağır hasar gördü.



Mahmuzlama gibi radikal bir taktik daha önceki Luftwaffe avcı operasyonlarında da görülmekteydi. 1944 yılında Sturmgruppen isimli birliklerde mahmuzlama taktikleri görülebiliyordu. Ancak bu mahmuzlama bu filolar tarafından son çare olarak kullanılmaktaydı. Bu birliklerde ki bazı pilotlar bombardıman uçaklarını top veya makineli tüfek ateşi ile düşüremedikleri durumlarda bombardıman uçağının kuyruğunu mahmuzlayarak paraşütle atlamayı seçiyorlardı. Aslında bu pilotların yaptığı kamikaze saldırısı gibi bir saldırı değildi. Bu pilotlar kendilerinin hayatta kalacak şekilde mahmuzlama yapmaya çalışıyordu. Sturmgruppen, özel silah ve zırhla donatılmış Focke-Wulf fw-190 uçaklarını kullanıyordu. Ancak yüzlerce kiloluk ilave ağırlık bu uçakları çok daha kıvrak olan Amerikan avcı uçakları karşısında resmen savunmasız kılıyordu. Bu bilgi, albay Joachim Hermann'ın Sonderkommando Elbe operasyonunu planlarken dikkat ettiği önemli bir noktaydı. Hermann bu bilgi ışığında çok hafif zırha sahip Messerschmitt bf-109 uçaklarını Sonderkommando Elbe operasyonunda kullanmak için seçti. Ancak bu uçaklar üzerindeki donanımlardan dolayı halen Amerikan avcı uçaklarından yavaş ve manevra kabiliyetleri Amerikan uçaklarına göre daha azdı. Buna çözüm olarak hermann uçağın üzerinde bulunan zırhla birlikte tüm silah sistemlerinin sökülmesi durumunda Amerikan avcılarıyla başa çıkabilecek ve daha yüksek irtifaya çıkarak Amerikan bombardıman kollarına dalış yapabilecek uçak haline getirdi. Uçağın üzerinde sadece mg-131 makineli tüfek ile 50 atımlık mermi bulunacaktı. Kısaca uçak tamamen uçan teneke formuna indirgenmiş durumundaydı. bu uçağa uygulanan modifikasyondan dolayı Messerschmitt BF-109g (gustav) modeli denilecekti.



Hermann bu harekatı planlarken Sonderkommando Elbe pilotlarının hiç değilse bir kısmının bu korkunç harekatlardan sağ çıkmasını umuyordu. Bu pilotlar hasar alan uçaklarından atlayacak ve daha fazla saldırıda bulunmak için üslerine döneceklerdi. Gönüllülerin başvurması için 7 mart 1945 günü çağrılar başlatıldı. Başvuru yapacak pilotlara hayatta kalma şanslarının %10 olacağı özel bir görev için seçilecekleri söylenmişti. Bu operasyona başvuru yapanların çoğu genç ve tecrübesiz pilotlardan oluşmaktaydı. Almanya’da bombalanan şehirlerde ölen alman vatandaşlarından dolayı bu gönüllü gençler bir şeyler yapacaklarına inandıkları için bu operasyona katılmışlardı. Sonuç olarak bu görev için 2000 kişi başvuruda bulundu ve başvuran pilotlardan 300 tanesi seçildi. Seçilen pilotlar elbe nehri kıyısında gizli bir hava üssünde eğitime gönderildi. Sonderkommando Elbe operasyonu için 3 farklı mahmuzlama yöntemi geliştirilmişti ve seçilen askerlere bunların eğitimi verilecekti. Elbe pilotları bf-109'un çelik pervanesini düşman uçağının kuyruğunda bulunan hareketli yüzeylerini pervaneleri ile tahrip etmek için eğitiliyordu. Diğer bir yöntem ise düşman uçağının motorlarına kanatları ile çarpmaları konusunda eğitim alıyorlardı. Sonuncu ve en korkunç taktik ise uçaklarını yan yatırarak düşman uçağının kokpitini mahmuzlamaktı. Çünkü kokpit mahmuzlamalarında kokpitte bulunan pilotlar doğrudan ölecekti. Elbe pilotları yukarıda zikrettiğimiz taktiklere birkaç saniye içerisinde karar vererek uygulamak zorundaydı. Tabi ki elbe pilotlarının uçağı ile dönüp üsse dönmesi planlanmıyordu. Çünkü bf-109 böyle bir çarpışma neticesinde sağlam çıkamazdı. Dolayısıyla bir elbe pilotunun umabileceği en iyi ihtimal, mahmuzlamadan sağ kurtulmak ve uçağından çıkarak paraşütüyle atlamaktı. Bu taktiğin olağanüstü tehlikesine rağmen elbe pilotları kendilerini intihar pilotu veya kamikaze pilotu olarak görmüyorlardı. Çünkü Japon kamikaze pilotları uçaklarında bulunan patlayıcılar ile Amerikan gemilerine sortiler yapıyor ve kendilerini kurban ediyorlardı. Ancak elbe pilotları uçaklarında herhangi bir bomba, hatta doğru düzgün silah bulunmadan düşmanına mahmuzlama yapıyor; kısaca uçaklarının pervanesini testere gibi kullanarak kendilerini değil uçakları silah olarak kullanıyordu. Elbe pilotlarının en iyi beklentisi uçakları ile yaptıkları mahmuzlamadan sonra paraşüt ile atlamaktı.



Ancak Luftwaffe'nin eğitim uçuşu için ayıracak yakıtı bulunmamaktaydı. Açıkçası bu operasyondan önce yapılması gereken test uçuşları için bile yakıt yoktu. Yine de Adolf Hitler bu olumsuzluklara rağmen operasyonun gerçekleştirilmesi talimatını verdi. İlk saldırı 7 nisan 1945 yapılacaktı. Amerikalıların 1300 bombardıman uçağına ve bunları koruyan 800 eskort avcı uçağına karşı 180 bf-109 uçağı mahmuzlama saldırılarında rol almak üzere 7 nisan 1945 günü havalandı. Aslında savaş o aşamada zaten kaybedilmişti ve bu operasyona rağmen bu mağlubiyeti önlemenin bir yolu yoktu. Aslında bu harekat pilotları katledilmeye göndermekten başka bir işe yaramayacaktı.



Buna rağmen 7 nisan 1945 alman bf-109 uçakları pistlerinden ayrılarak alman hava sahasında yukarı doğru tırmanmaya geçti. Yerde ise alman savaş marşları çalınıyordu. Arada ise bir kadının sesi müziğin arasına girerek;



''Ey Almanya’nın genç savaşçıları, alman ulusunun bekçileri sizlersiniz. Dresden'de enkaz altında yatan kadın ve çocukları hatırlayın. Amerikan bombardıman uçaklarını ne pahasına olursa olsun düşürün.'' diyordu.


bu aşamada, intihar saldırısı olarak addedilebilecek operasyona katılmış üç elbe pilotunun ve bu pilotların saldırarak mahmuzladığı amerikan uçaklarının hikayelerini aşağıda sizlerle paylaşacağım.



5 nisan 1945 tarihinde Sonderkommando Elbe operasyonu için havalanan alman pilotlarının hedefinde ise Amerikan 8. Hava Kuvvetlerinin bir parçası olan 1300 uçaklık devasa bir bombardıman filosu vardı. Bu filonun öncüleri ise o sırada orta Almanya semalarına giriyordu. Bu dev bombardıman filosunu oluşturan farklı bombardıman grupları önceden belirlenmiş ''ip'' denen ilk noktaya geldiklerinde kendi hedeflerine yönelmek üzere dağılmaya başlıyorlardı. Bunu yaparken ise formasyon düzenlerini iyice sıklaştırıyorlardı. Zira hedefin üzerine varmalarına 10 ile 15 dakika kalmış oluyordu.


Bu devasa kollardan birisinin öncüsü olan 389. Bombardıman grubu yada Amerikalıların isim takma geleneğinden dolayı ''gökyüzü akrepleri'' adı ile anılıyorlardı. Bu grup 31 adet Consolidated B-24 Liberator uçak bulunuyordu. Bu uçaklar 2. Dünya savaşı sırasında en fazla üretilen 4 motorlu bombardıman uçaklarıydı. 389. Bombardıman grubunun komutanı Palace of Dallas (dallas'ın sarayı) isimli uçağın kokpitinde bulunan John Herbald idi. Bu grubun 2100 metre üzerinde Sonderkommando elbe pilotu olan Heinrich Rosner 389. Grubunun uçaklarını takip etmekteydi. Rosner kötü uçuş koordinasyonu yüzünden filosundan ayrı düşürmüştü. Rosner'in kullandığı bf-109’un operasyon için zırhı ve silahı sökülmüştü. Ancak savaş sırasında yüksek irtifada süpriz saldırılar yapmak için en ideal uçaklardan birisiydi. Rosner hızını arttırarak aşağıda seyreden b-24'lere doğru olanca hızıyla dalışa geçti. Rosner'in bu sorti ile bir tek hedefi vardı; oda önünde ilerleyen uçaklardan birisini mahmuzlayarak korkunç bir çarpışma yaratmak. B-24 mürettebatı ise tek başına üzerlerine gelen bf-109'u gördüklerinde oldukça şaşırmıştı. Rosner, b-24 nişancıları üzerine ateş yağdıra dursun lövyeyi geri çekerek dalıştan çıktı. Ancak gözüne kestirdiği ilk uçağı da bu yoğun ateş yüzünden ıskalamış ve hasar vermek istediği b-24'ler ile aynı kol düzeninde kalmıştı. Liberator'lerin içerisinde bulunan nişancılar ise kendi uçaklarını vurmamak için bf-109'a ateş edemiyordu. Bu durum da Rosner için ikinci bir sorti şansı tanıyordu ve konumundan istifade eden Rosner koldan dışarı doğru açılıp öncü olan b-24 uçağını kokpitinden mahmuzlamaya karar verdi. Rosner Amerikan uçağına mahmuzlama yaptıktan sonra kendi uçağından da sağ çıkmayı umuyordu. Bu sırada Palace of Dallas'ın kokpitinde bulunan pilotlar bf-109'un sola doğru yatarak doğrudan üstlerine doğru geldiğini görebiliyordu. Saniyeler içerisinde gerçekleşecek çarpışma konusunda Palace of Dallas'ın pilotlarının yapabileceği herhangi bir şey yoktu ve çarpışma kaçınılmazdı. Bf-109 çelikten bir koçbaşı gibi Palace of Dallas'ın kokpitini adeta biçti ve ardından Rosner'in uçağı takla atarak Palace of Dallas'ın yanında bulunan bir başka uçağa çarptı. Son hızda çarpan bf-109'un 3 tonluk gövdesi bombardıman uçağının incecik alüminyumdan ve çelik gövdesini resmen jilet gibi kesip attı. Rosner ise bir şekilde takla atan uçağından çıkarak paraşütünü açabilmişti.




Ancak bombardıman uçağında olan mürettebatlar o kadar şanslı değildi. Rosner'in uçağının mahmuzladığı Palace of Dallas'ın kokpiti parçalanmıştı. Bu mahmuzlama ile grup komutanı dahil burun tarafındaki havacıların tümü ölmüştü. Uçak darbe aldıktan kısa süre sonra önce kokpiti gövdeden ayrıldı ve uçak havada parçalanmaya başladı. Bu mahmuzlama sonucu uçakta bulunan 11 mürettebattan ise sadece 2 kişi hayatta kaldı. Rosner'in uçağının takla atarak çarptığı ikinci bombardıman uçağındaki pilotlar ise kumandalarla boğuşuyordu. İkinci Uçağın kokpitinin arka kısmında açılan yarıktan dolayı hava basıncı düşmüş ve uçak dalışa geçmişti. Uçağın pilotları ise uçağı havada tutabilmek için elinden geleni yapıyordu. Ancak liberator pilotların bu çabasına bir türlü cevap vermiyordu. Uçak burnunu daldırarak inanılmaz seviyede bir negatif ''g'' kuvveti yaratıyordu. Uçak bu dalışla birlikte dışa doğru takla pozisyonuna da girmeye başlamıştı. Uçak tam burunüstü dönüp, neredeyse tam takla pozisyonuna geldiğinde ise muazzam negatif ''g'' kuvvetinden dolayı uçak dayanımının son sınırına ulaştı ve parçalamaya başladı. Bu parçalanma sırasında pilot ile yardımcısı şans eseri dışarı fırladı ve paraşütlerini açarak kurtuldular. 389. Bombardıman grubunun geri kalanı için bu saldırı şok etkisi yarattı. Ama her şeye rağmen yeni bir kol lideri komutayı devralarak hedeflerine gitmelerini sağladı ve bombalamalarını gerçekleştirerek üslerine döndüler. Bu saldırı sonderkommando elbe operasyonunun başlangıcıydı ve olabilecek felaketin açık bir göstergesiydi.



Aynı tarihte Sonderkommando Elbe’ye gönüllü olarak katılmış olan başka bir bf-109 pilotu olan Heinrich Henkel 9000 metre irtifada avını arıyordu ve 2000 metre altında bulunan bombardıman filosunu görünce harekete geçmeye karar verdi. Normalde alman pilotlar hep gruplar halinde saldırırken bu operasyonda herkes başarılı olabileceğini düşündüğü en yakındaki hedefe tek başına saldırmak konusunda serbest bırakılmıştı. Heinrich Henkel altında fark ettiği bombardıman uçakları 467. Bombardıman grubunun Consolidated b-24 Liberatorları idi. Bunun üzerine Henkel bir hedef seçerek dalışa geçti. Henkel'in hedef olarak seçtiği uçağın ismi ise ''Sack Time'' idi. 467. Bombardıman grubu ise bombalayacakları cephane fabrikasına yaklaşmıştı. Henkel, üstten dalarak ve süpriz yapmaya çalışarak b-24'ün kuyruk kısmına kanat ve pervanelerini kullanarak çarpacaktı. Henkel dalış açısı ile hızını sürekli ayarlayarak dalışa geçti. Burada hedef uçağın kuyruk kısmını kullanılamaz hale getirmek veya kopartmaktı. Bu gerçekleştiği takdirde uçak uçurulamaz hale gelecek ve düşecekti. Ancak Sack Time'ın kuyruk nişancısı Henkel'in bf-109'unu fark ederek ateş açmaya başladı. Ancak kuyruk nişancısı karşısındaki uçağı defalarca vurmasına rağmen düşmanın halen neden üzerine geldiğini anlamdıramıyor ve bu sortiyi engelleyemiyordu. Çarpışmadan az önce ise kuyruk nişancısı dehşet içerisinde kalmıştı. Çünkü vurmaya çalıştığı uçak kendi bulunduğu uçağa çarpacaktı. Henkel ise son ayarlamalarını yaparak bf-109'unu, b-24'ün sağ dikey dümenine hizaladı ve kanat ile pervaneleriyle dümeni parçaladı. Henkel'in yaptığı saldırı sonucu bombardıman uçağının sağ dikey dümeni ile uçağın gövdesinin arka sağ kısmında delik açılmış durumdaydı. Henkel’in, uçağı bu çarpışma ile müthiş şekilde sarsıldı ve takla atarak b-24'ün üzerinden boşluğa düşmeye başladı. Henkel'in uçağı taklalar atarken pilot muazzam oranlarda pozitif ve negatif ''g'' kuvvetine maruz kalıyordu. Henkel ise mucize eseri emniyet kemerini çözerek üzerindeki kanopiyi açtı ve uçağın kanadının kopmasından az önce uçaktan atlayabildi. Amerikan avcı uçakları paraşütle süzülen birçok pilotu vurma riskini bilen Henkel paraşütünü son ana kadar açmadı. 1200 metre yüksekliğe geldiğinde ise paraşütünü açarak kurtulmayı başardı.



Henkel'in uçağının mahmuzladığı Sack Time'da ise çarpmanın verdiği hasarla uçak sola doğru yığılmaya başladı. Uçağın pilotları ise kumandalarla boğuşarak uçağı havada tutmaya çalışıyordu. Aldıkları eğitim böyle bir saldırı karşısında ne yapmaları gerektiğini kapsamıyordu ve eğer uçağı toparlayamazlarsa uçak havada parçalanmaya başlayacaktı. Burun nişancısı uçakta bulunan 2,5 ton ağırlığındaki yüksek patlayıcılı mühimmatları bomba kapaklarını açarak boşaltmaya başladı ve uçak bu ağırlıktan kurtulunca daha kontrol edilebilir hale geldi. Ancak b-24'ün bomba kapakları açık durumda kalmıştı. Uçağın sağ dikey dümeni koptuğu için uçak sola doğru yatmaktaydı. Bu durumda olan liberator'u takla pozisyonuna girmeye alıkoymak için pilotlar sağlam kalan sol dikey dümene abanarak ve dümeni tüm güçleriyle çekerek burnu yukarıda tutmaya ve uçağı dengede tutmaya çalışıyordu. Bu sırada bombardıman filolarının ''küçük dost'' adını verdikleri 2 adet P-51 Mustang avcı uçağı hasar almış olan Sack Time'a refakat etmeye başladı. Bu avcı uçakları Sack Time'a güvenli saha olan Belçika'ya kadar refakat edecekti. Sack Time pilotları ise pazu kuvveti dışında hiçbir şey olmadan 20 tonluk bu uçağı 45 dakika boyunca havada tutmayı başarmıştı. B-24'ün düşman avcılarından kurtulduğuna emin olan p-51 pilotları geri dönmeye karar verdi. İlk olarak Sack Time'ın solundaki avcı ayrılarak görevine devam etti. Daha sonra sağda bulunan P-51 Mustang öne doğru ilerleyip selamlamak üzere kanatlarını yukarı aşağı salladı ve uzaklaştı. Ancak sağdaki Mustang pilotu uçağına gaz verip uzaklaşırken bu uçağın pervanesinden doğan hava akımı bombardıman uçağını sarstı. Bu sarsıntı ile uçak yine sola doğru yatmaya başladı. P-51'in yaptığı bu hareket Sack Time'da hiç iyi karşılanmamıştı. Çünkü uçağın kontrollerini yine kaybetmek ile karşı karşıya kalmışlar ve kontrolleri sağlayamazlarsa uçağı kurtarma şansları kalmayacaktı. Bu kadar çabanın bu küçük olaydan dolayı boşa gitmesi uçağın içerisindeki herkesin isteyebileceği bir durum değildi. Ancak Sack Time'ın pilotları yine muazzam bir güç harcayarak uçağı toparlamayı başardı. Bu kadar badire sonunda Sack Time Belçika’da bulunan acil inişler için hazırlanmış piste yaklaşmıştı. Ancak pilotlar ve uçağın mürettebatı aralarında yaptığı değerlendirmede uçağın bu şekilde hasarlı olarak iniş yapamayacağına kanaat getirdiler. Dolayısıyla bu çıkmazdan kurtulmanın tek yolunun uçağı terk etmekten başka çaresi olmadığına karar verdiler. Bu kararı müteakip önce uçakta bulunan 7 mürettebat daha sonra iki pilot kumandaları bırakıp uçağın burun dikmesinin yanında bulunan bomba kapağından atlamaya başladı. Sack time ise kumandasız kalınca burnunu yukarı doğru çevirip aşağı doğru dalışa geçmeye başladı. Bu son oluşan ''g'' kuvvetinden dolayı hasar alan kuyruk kısmı koptu ve serbest dalışa geçti. Ancak uçak uçuş ekibinin atladığı yöne doğru düşüyordu ve doğrudan paraşütleriyle aşağı doğru süzülen ekibin üzerine doğru geliyordu. Mucize eseri uçak hiçbir ekip üyesine çarpmadan yere çakıldı ve parçalandı. Ekip üyelerinin bir tanesinin bile burnu kanamadan Belçika’nın güvenli topraklarına inerek canlarını kurtardı.




Bu olaylar gerçekleşirken Amerikan akınları orta Almanya semalarında devam etmekteydi. Bu akınları düzenleyen 3. Hava tümeninin B-17 Flying Fortress’ları (uçan kale) düşman semalarını doldururken onları bekleyen vahşi karşılama töreninden haberdar değillerdi. Öğle saatleri olduğunda 487. Bombardıman grubuna ait B-17'ler Münih Yakınlarındaki ME-232 üssünü bombalamak üzere yol alırken almanlar tarafından gerçekleştirilen Sonderkommando Elbe operasyonunun hedefi haline gelecekti. Elbe pilotu Klaus Hahn ise bu sırada b-17'leri önleyerek mahmuzlamak için olanca hızıyla gruba doğru ilerliyordu. Henüz birbirlerini görmemiş olsalar da alman pilot ile Amerikan filosu çarpışma hattında birbirlerine doğru ilerliyordu. Ancak Hahn, uçağındaki motor sorundan dolayı grubundan ayrı düşmüştü. Hahn, Bu sorunlarla boğuşurken aniden karşısında 4 adet avcı uçağının kendisine doğru geldiğini gördü. Hahn, başta karşıdan gelen bu avcıların alman Messerschmitt'leri olduğunu zannetmişti. Ancak karşıdan gelen uçaklar Messerschmitt değil Amerikan P-51 Mustang avcı uçaklarıydı. Elbe pilotu Hahn'ın kullandığı bf-109'da bulunan zırh ve silahlar söküldüğü için karşıdan gelen Amerikan uçaklarıyla çarpışması söz konusu değildi. Zaten uçağı tam donanımlı olsa dahi Amerikan uçakları hem 4-1 oranında üstün, hem de manevra kabiliyeti ve hız olarak alman uçağından üstündü. Bu durum özetle Luftwaffe'nin 2. Dünya savaşının sonundaki durumunun özeti gibiydi. Hahn'ın uçağını fark eden P-51 Mustang uçakları uçuş formasyonlarını bozarak yayılmaya başladı ve yalnız uçan bf-109'a 4 koldan saldırmak için pozisyon almaya başladılar. Bu durumda Hahn'ın it dalaşı yapmak gibi bir seçeneği yoktu. Çünkü uçağında 50 atımlık mermi vardı ve bu kadar mermiyle bir Mustang'i yanında götürmesi imkansızdı. Kısaca Hahn'ın içinde bulunduğu uçak Mustang’lere tam bir hedef tahtası görevi görecekti. Mustang'lerin 50mm'lik silahlarıyla açtığı ateş bf-109'a isabet etmeye başladığında, bu isabet eden mermilerden bir tanesi Hahn'ın sol kolunu parçaladı. Hahn'ın zaten bozuk olan uçağı aldığı darbelerle siyah dumanlar çıkartarak irtifa kaybetmeye başlamıştı. Mustang pilotları ise bf-109'u takip etmeyip devriye uçuşlarına devam ettiler. Hahn ise sağlam koluyla lövyeyi kontrol etmeye çalışarak burgu düşüşünden çıkmaya başladı. Bu uğraşında da başarılı oldu ve kendini bir Amerikan bombardıman grubunun hemen üstünde buldu. Hahn, çaresizlik içerisinde altındaki bombardıman grubuna mahmuzlama yapmaya karar verdi. Madem Mustang’ler ile çatışmadan yaralı olsa dahi sağ çıkmıştı, mahmuzlamadanda sağ çıkabilirim diye düşünüyordu. Hahn'ın 2400 metre altında bombardıman görevini icra etmek için yol alan 487. Bombardıman grubu ise hedef alındıklarının farkında değildi. 487. Bombardıman grubu formasyonunu sıklaştırmış ve her uçak arası 4-5 metreye kadar inmiş durumda hedeflerine ulaşmak üzereydi. Klaus Hahn ise 650 km. Hızla bu gruba doğru dalışa geçti ve belirlediği b-17'nin kuyruğunu mahmuzlamaya odaklandı. Klaus Hahn'a aldığı eğitimlerde b-17'lerin muhtemel kırılma noktaları öğretilmişti. B-17'lerin en zayıf noktası kanatlarının arkası ile alt nişancı taretinin arasında bulunan bölümdü. Bu bölgeden mahmuzlanan bir b-17 kesin olarak ikiye ayrılıp düşüyordu. Hamlesini yapan Hahn emniyet kemerini çözerek çarpışmadan önce uçaktan atlamayı umarak ve bf-109'unu baş aşağı çevirerek b-17'ye yaklaşmaya başladı. Hahn'ın kullandığı bf-109'un dakikada 2000 devirle dönen pervanesi hedeflediği b-17'nin kuyruğuna çarparak burayı darmadağın etti. Çarpışma sonucu bf-109'un kanopisi yerinden fırlayarak Klaus Hahn'ı dışarı fırlattı. Çarpmanın etkisiyle Parçalanan bf-109 ise taklalar atarak düşmeye başlamıştı. Bf-109'un sol kanadı ise b-17'nin kuyruğunda saplanmış durumdaydı. Uçaktan savrulan Hahn ise kontrolsüz şekilde yere düşmeye başlamıştı. Ayrıca kan kaybından dolayı ve havasız ortamda nefes almakta zorlanırken zor bela paraşütünün açma kordonuna uzanarak paraşütünü açtı. Klaus Hahn hem Mustang avcı uçaklarının saldırısından, hem de mahmuzlamadan mucize eseri kurtulmuştu. Bu kadar badireye ve düşmanları karşısında az olan şansına rağmen Hahn hayatta kalmıştı.




Mahmuzlanan b-17 ise zor anlar yaşıyordu. Uçağın pilotları kuyruğu harap olmuş uçaklarının kumandalarıyla boğuşuyordu. Grup sık formasyonda uçtuğu için hasarlı uçak grubun diğer uçaklarına da tehlike arz ediyordu. Hasar alan b-17'nin pilotları interkom üzerinden diğer uçaklardan hasar tespit raporu istedi. Diğer uçaklar tarafından verilen raporda uçağın kuyruğunun harap olduğu ve bir sürü parçanın kopmaya devam ettiği iletildi. Alınan rapordan kuyruk dümeni ve elevatörlerin parçalandığı anlaşılıyordu. Çünkü kokpitte dümen pedalları ile tırmanma ve alçalma kumandaları cevap vermiyordu. Pilotların uçağı kumanda edebilmek için kanatlarda bulunan eleronları kullanmaktan başka çaresi yoktu. Eğer pilotlar bu eleronlara azıcık fazla bir kumanda vermeleri durumunda uçak takla pozisyonuna geçebilirdi. Böyle bir durumda ise uçak geri dönülemez şekilde parçalanma pozisyonuna girebilirdi. Diğer uçakları riske atmak istemeyen pilotlar gaz kollarını açarak formasyondan çıkmayı seçti ve grubundan ayrıldı. Hasarlı b-17 istikametini batıya doğru döndürerek güvenli olan Belçika veya Fransa’ya ulaşmayı hedeflemişti. Pilotlar uçağı döndürmek için kuyruktaki kumandaları kullanamadıkları için motorların gücünü kullanarak geniş bir dönüş yapmayı seçtiler. Bu şekilde 20 dakika uçmalarını müteakip pilotlar aşağılarında etrafı ağaçla çevrelenmiş bir pist gördü ve bu piste inmeye karar verdi. Müthiş bir pilotaj örneğiyle bu yaralı kuşu pilotlar bu piste indirmeyi başardı ve hiçbir mürettebatın burnu dahi kanamadan kurtuldular. Şans eseri indikleri havaalanı Amerikalılar tarafından işgal edilmişti.


Sonderkommando Elbe pilotları 7 nisan 1945 tarihinde sadece bir günlük bir operasyon ve tek görev gerçekleştirebilmişti. Operasyonun sonucu ise tam bir hayal kırıklığıydı. Bu operasyon için havalanan 180 Elbe pilotundan 60 tanesi mekanik sorunlardan dolayı üslerine geri dönmüş, yaklaşık 47 uçak Amerikan avcı kolları tarafından düşürülmüştü. Yalnızca bir avuç dolusu pilot uçaklarını mahmuzlama için kullanabilmişti. Amerikan hava kuvvetleri ise bu durumu gizleyerek mahmuzlama işinin kasıtlı olarak yapıldığını inkar etti. 8. Hava kuvvetleri mahmuzlama girişimlerinin ayrıntılı raporlarını ise o dönemde yayınlamadı. Bu olayları münferit olarak değerlendirerek, acemi veya ölmüş alman pilotların uçaklarına çarpması olarak açıklamada bulundular. Alman kayıtlarına göre ise 13 ile 14 arasında başarılı mahmuzlama saldırısı gerçekleştirildiği belirtildi. Gerçek sayı her ne ise Sonderkommando Elbe operasyonun ile Almanya semalarının kontrolünü geri kazanma amacı asla gerçekleşemedi. Bu kadar büyük sayıda düşman uçağına karşı bir başarı zaten beklenmemeliydi. Sonderkommando Elbe'nin yaptığı sadece Amerikan 8. Hava filosunu hafifçe tırmalamaktan ileri gidememişti. Operasyonun planlayıcısı olan albay Hermann'ın başarmayı umduğu stratejik başarı ise tamamen hayalden öte bir şey değildi. Bu operasyon, müttefikler üzerinde psikolojik etkisinin büyük olmakla birlikte, ortaya çıkardığı fiziksel hasar çok azdı ve Japonlarda olduğu gibi Almanlarda Amerikalıları bu tür terör harekatlarıyla engelleyememişti.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık