Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

[Tanıtım] Japonya Tarihi

İş bulma falan kaymaklı süt gibi kalır. Benim bahsettiğim pedofili, ensest manga ve film kültürü, tecavüz oranları ve buna sesini çıkaramaz duruma gelen ataerkil toplum içerisindeki kadın modeli. Toplum içerisinde ve aile içerisinde ki otoriter yapı ve bununla gelen intihar oranları ve başarısız çocuğa yüklenen yük. Aile içerisinde reddetmeye kadar gidiyor.

Fakat birde "Japonya'nın diğer yüzü" yazısını okuyun birde, animeler ne kadar cicili bicili ise realite o kadar kötü.

Japonlar ikinci dünya savaşı sırasında o kadar psikopatça şeyler yapmıştır ki; naziler'e, mengele'ye sarılıp ağlarsınız. daha 60-70 yıl önce bunarı yapan insanların şimdi çizgi filmlerdeki büyük gözlü masum pıtırcıklar olduklarına inanmak pollyannacılık oynamaktır bana göre.

Aşağıda bulunan yazılar bire bir Japonya'ya gitmiş kişilerin gözlemleridir...

geçen sene nisan ayında geldim japonya'ya. 9 aydan biraz fazla zamandır burada yaşıyorum. burası benim için animeler diyarıydı. yani çocukluk hayalimdi buraya gelip yaşamak. ilk 2 ay her şey rüya gibi olsa da birden değişmeye başladı her şey. babam "hiçbir şeyi ve hiç kimseyi gözünde büyütme. gidince anlayacaksın." demişti; ama ben bir hayale sarılıp geldim buraya.

japonya; hem ada ülkesi olmasının etkisiyle, hem de yüzyıllarca kapalı kalmış olması nedeniyle kendisini dışarıdan soyutlamış bir ülke. toplum inanılmaz kapalı. yabancıları kabul etmiyorlar. yıllarca yaşasanız bile japon etnisitesine sahip değilseniz japon kabul edilmiyorsunuz. japonya'da yabancıların girmesi yasak mekanlar var. bazı ev sahipleri yabancılara ev kiralamak istemiyor ve sizin buna karşı çıkmanız söz konusu değil; çünkü bunu bir ayrımcılık olarak görmüyorlar. bildiğim kadarıyla bununla ilgili bir yasa da yok.

türkiye'de 26 yıl yaşadım. tacizden nasibimi almış olsam da kimse bana açık açık "yakınlarda bir otel var. gidip seks yapalım mı?" diye sormamıştı. herhangi bir partiye gittiğimde kimse oramı buramı ellememişti. 9 ayda bu yazdıklarımın hepsi başıma geldi. bu yetmezmiş gibi 80 yaşında olduğunu söyleyen bir amca bana ve amerikalı arkadaşıma, penisini göstererek "ben hala seks yapabiliyorum." dedi. evet, host ailemizin yanına kalmaya gittiğimiz bir kırsal kasabada oldu bu. yine aynı yerde kafayı bulmuş bir japon adam, çevredekiler engel olmasa beni öpecekti. ne yazık ki yabancı kadınlara ilişkin şu olumsuz algı japonya'da da var. yabancı kadınlar egzotik hayvanlar gibi. saçları değişik. gözleri değişik. onlar daha çok seks yapar. onlarla çıkmak çok ilginç bir deneyim olur. evlenilmez ama. aileye yabancı kanı girmemeli. birçok japon-yabancı ilişkisi sırf bu aile baskısı nedeniyle bitiyor bu ülkede.

insanlar sizinle konuşmuyor. insanlar sizi gördüklerinde yüzlerinde korku dolu bir ifade beliriyor. japonca konuşsanız bile sizinle konuşmak onlar için bir baskı unsuru. geriliyorlar ve sizinle arkadaşlık yapmak istemiyorlar. tüm japonların ağzına sakız olmuş "biz japonlar utangacız." lafı beni henüz çıldırtmasa da çıldırmaya epey yaklaştım diyebilirim.

bir yabancı olarak "şu konuda japonya biraz sıkıntılı. ben bunun ayrımcılık olduğunu düşünüyorum." dediğinizde "o zaman japonya'da yaşama; git." lafını duyabiliyorsunuz. ben, bir doktora öğrencisi olarak japonların yabancılara ilişkin tutumlarını çalışmak için izin alamadım danışman hocamdan; çünkü bir yabancı olarak bu konuları çalışamazmışım. benim lab'daki yeni zelandalı arkadaşım, başka bir üniversitedeki hocadan sırf bu gerekçe nedeniyle ret aldığını söylüyor.

japonlar tüm japonya'nın homojen olduğunu söylüyorlar. japonya'da gerçekte kaç farklı etniste olduğu bilinmiyor; çünkü nüfus sayımı yapılırken etnisite değil milliyet soruluyor ve farklı olanlar asimile edilerek nötr hale getiriliyor; ama ayrımcılık aslında hiç bitmiyor. 2. dünya savaşı'ndan önce ve sonra getirilen yüz binlerce koreli ve çinli, 3. kuşak olarak japonya'da yaşasalar da, anadilleri japonca olsa da japon olarak kabul görmüyorlar. hem kendi kimliklerini taşımalarına izin verilmiyor, hem de japon olmalarına.

ben bir dönem hollanda'da da yaşadım. japonlar hollandalılardan daha nazik değiller. japonların saygısı yalnızca makama. japonya inanılmaz hiyerarşik ve ataerkil bir ülke. kadının evde kalmasını istiyorlar. güçlü kadınları sevmiyorlar erkekler. üniversitenin boks topluluğuna gittiğimde "izlemeye mi geldin?" diye sordular. "hayır, ben de yapmak istiyorum." dediğimde "korkmuyor musun?" dediler. dış görünüşün güzel ve bakımlı olmasına yönelik çılgın bir baskı var. zayıflama reklamlarından söz etmiyorum bile. farklı olmak gruptan dışlanma nedeni. tüm kızların giyim kuşamları, saç şekilleri ve renkleri birbirine benziyor. aynı şekilde makyaj yapıyorlar. bu aynılık hissi beni öldürüyor.

daha iyi, hızlı ve verimli yapman önemli değil. önemli olan japonların yolundan yapman. yabancıysan bunu yapamazsın. burada toplum tarafından kabul görmek çok zor. hani biz gelen yabancılara türkçeyi ve kültürü öğretiriz ya, japonlar bunu asla yapmıyor. bir entegre ediyormuşuz yabancıları. onları öyle sevip kabul ediyormuşuz; ama öğretiyormuşuz da. japonlar segrege ediyorlar; yani dışlıyorlar. öğretmiyorlar. sen bir şeyleri bilmeden yanlış yapınca "yabancı işte. bizi anlayamıyor." diye düşüncelerini meşrulaştırıyorlar.

japonya korkunç derecede kapalı bir toplum. japon olmak istemiyorum. yalnızca kabul görmek istiyorum.

japonya gerçekten dışarıdan görüldüğü gibi değil. çok farklı.

ekleme: işbu giride yazanların benim gözlem ve deneyimime, bu konuda yaptığım okumalara dayanmaktadır. bazı açılardan bilimsel geçerliği olsa da genellenebilirliği sorgulanmalıdır. benim beklediğim japonya ile karşılaştığım japonya arasında çok fark var. hiçbir şey, hiç kimse ve hiçbir yer insanın gözünde büyütülmemeli. japonya da; uzak olduğu için duymadığımız, duysak da anlamlandıramadığımız bir takım sorunları barındırıyor(muş). benim epey pembe hayallerle geldiğim için kültür şokum da büyük oldu. bunun etkisiyle sert bir dille yazmış olabilirim. zaman ilerledikçe ve japonya'yı daha iyi tanıdıkça görüşlerim iyi ya da kötü yönde değişebilir; değişecektir. şimdilik yukarıdaki yazdıklarım gibi düşünüyorum. yani deneyim ve gözlemlerim, bu konuda yazılan makaleleri destekler nitelikte. ilgilenen olursa okuma listesi verebilirim.

çalışkanlıkları yüzünden övülmesi aslında çok acıklı gerçekleri barındıran ülke... az evvel, japonya üzerine epeyce konuştuktan sonra, şu entry'yi yazma ihtiyacı duydum.

konu, neden japon gençlerinin geleneklerine bağlı olmadığı, hiroshima anıtı gibi yerlerde şakalar yapabilecek kadar milli hislerden uzak olduğundan açıldı (oraya gidip orayı gezmiş birisi bu soruyu yöneltti), ben de, kısaca açıklamaya çalıştım. elbette bahsettiğimiz şeyin sebebi bir çok gence göre değişebilir, insanların duyguları aynı olsa da sebepleri kişiden kişiye değişiyor. lakin benim gördüklerim içinde, yaş gruplarına göre sebep değişiyor. şöyle anlatayım, orta yaşlı insanlar zaten kesinlikle gülmüyorlar, ciddi duruyorlar, ama aslındaçoğu çok da dikkate almıyorlar, sadece öyle durmaları gerektiğini düşündükleri için öyle ciddi duranları da var... bizzat nagasakili bir kız arkadaş, ailesinin ona küçükken hiroshima ve nagasaki bombalamalarını hiç anlatmadıklarını söyledi, onu amerikalılara karşı düşmanca bir hisle yetiştirmek istememişler. "şu anki amerikalıların ne suçu var, bunu yapan onların atalarıydı, biz şimdi amerikalılarla dostça yaşamak istiyoruz, düşmanlıkları körüklemenin alemi yok" diye düşünüyorlarmış. 30 yaş civarına kadar bu düşünceler hakim.

lakin sonraki nesil (15-23 arası diyelim kabaca) artık bu olayı birebir yaşayanlar tarafından yetiştirilmediler. bu olayları hatırlayanlar belki büyük anne-babalardı ve çoğu öldü. hatırlamayan neslin çocukları olan gençler, zaten olaya önce nötr başlıyorlar, bir önceki nesil kadar bile duyarlı değiller (en basiti o bombalamalarda ailelerinden kimler öldü bilmiyorlar) lakin sonrasında, okulda olsun, filmlerle olsun, popüler kültür ögeleriyle olsun bu olay onlara anlatılıyor. işte burada bir ters tepme durumu yaşanıyor, bu nesil olayları hiç bilmediği, tamamen güncel, melez bir amerikan-japon kültüründe yetiştiği için (japonların hala geleneklerine çok bağlı olduğunu düşünenlerin en son 1970'lerde yapılmış araştırmaları okuduklarını düşünüyorum. zira şu an orta yaşlı olanlardan sonraki nesiller için bunu söylemek çok mümkün değil) "aman kültürüne uzak kalmasın" deyip iyice abartıyorlar bunları anlatmayı bazen ve sonuçta çocuklarda "ulan amma abarttınız, siz de pearl harbour baskını yapmışsınız ama, yettiniz artık!" dercesine bir tepki gelişiyor. anlatılanların abartılı olduğunu düşünüyor, belki de içine doğdukları amerikan kültürüne toz kondurmak istemiyorlar.

neden? çünkü japon kültürü hayal bile edemeyeceğiniz kadar baskıcıdır, aileler evlatlarını çizginin dışına çıktıkları anda reddeder ve mirastan mahrum ederler. oysa çocuklar amerikan kültürünün çok daha yumuşak ve "affedici" olduğunu düşünüyor, kendilerini bir taraf tutmak zorunda hissediyorlar. bu hissiyat da kendini "japon değerleriyle dalga geçmek, onlara karşı çıkmak" şeklinde dışarı vuruyor bazen.. bazıları gerçekten umursamıyor, o yüzden dalga geçmekte sakınca görmüyor "her şeyle dalga geçilebilir, ne var ki bunda?" diyerek, bazıları az da olsa milliyetçi hisler hissediyorsa bile ekseriyetle bundan utanıyor ve bastırmak için dalga geçiyor. ama genel olarak, gerçekten umursamayanlar çocunlukta... "düşmanlıkları körüklememek için kötü anıları anlatmamak" bence de çok pozitif, ama insanoğlu matematiğe gelmiyor, "şöyle yaparsam böyle olur" denemiyor. bu sefer de, belki o anıları dinlemedikleri için, bu tarz anılarla karşılaşınca inanmayıp, abartılı bulma durumu ortaya çıkabiliyor.

genel anlamda, çocuklar japon kültüründen sıkılmış ya da utanıyor oluyorlar, haliyle japon kültürüne dair pek çok şeyle dalga geçiyorlar, hiroshima ve nagasaki'de ölenler için yapılan anıtlarla dalga geçmek belki de en uç noktası, ama kıyafetlerden yemeğe, her şeyle dalga geçiyorlar. binlerce japon, her sene göz ameliyatı olarak çekik gözlerinden kurtulmak, "batılı" gibi gözükmek istiyor (buna bayağı üzülüyorum aslında, insanın fiziksel görüntüsünden utanması sırf çekik gözlü diye... insanın aklı zor alıyor...)

anlayacağınız bunlar bir bütün. japonya'da gençler çok zor bir üniversiteye giriş sınavından geçerler, iyi bir üniversiteye girebilmek için 1200-1500 kanji ezberlemeleri gerekir (lakin girdikten sonra mezun olmak bir o kadar kolaymış diyorlar). üniversiteye giriş sınavından önceki bir kaç yıl ve üniversite yılları, baskı altında olmadıkları belki de tek dönemdir. özellikle iyi bir üniversiteye kapağı attıktan sonra, aileleri 4 yıllığına onlara baskı yapmaktan vazgeçer, saçlarını acayip şekillerde kesen/boyayan, o meşhur metro istasyonlarında karşılaşılan çılgın giyinmiş japon gençleri filan işte o güruhtandır. 4 senenin sonunda ise, sihirli değnek değmişçesine hepsi çok "cici" hanımlara-beylere dönüşüp iş hayatına atılırlar. eğer bu döngüye uymazlarsa aileleri tarafından anında reddedilirler, özellikle tokyo böyleleriyle dolu. istediklerini yapmasına izin vermeyen, her bireyden inanılmaz başarılı olmasını bekleyen japon kültürü gençleri ezer. japonya dünyada intihar oranının en yüksek olduğu yerdir (herkes norveç'i filan bilir, oysa norveç sadece avrupa'nın en yüksek oranına sahiptir dünyanın değil) aynı şekilde alkolizm sorunu da japon hükümetinin en çok uğraştığı sorun, ülkede herkes deli gibi çalışıyor, işten çıkınca ise alkole sarılıyor, çünkü insanlar mutsuz...

japon kültürü, genel manada -belki bizim ikiyüzlü diyebileceğimiz şekilde ya da ölümcül bir kibarlık- bizdeki lafın tam aksine "göründüğün gibi olmamalısın ya da olduğun gibi görünmemelisin" düsturu üzerine kuruludur. içinizde berbat biri olabilirsiniz, toplum kurallarına uyduğunuz sürece sorun değildir. ya da harika bir insan olabilirsiniz, şekle uymadığınız sürece beş para etmez. bir yandan hayran olunan "düzenli, nazik, saygılı insanların ülkesi", orada yaşayanlar için bir cenderedir, şekil, daima içerikten önce gelir. bu durum, onları sanat ve işte başarılı yapar; fakat kişisel hayatta, mutsuz, tatminsiz, sürekli ailesini onurlandırması gerektiğini, şirketini utandırmaması gerektiğini düşünen insanlar yaratır. bizim çok mana veremediğimiz seppuku(popüler adıyla harakiri) uygulaması esasen bunun bir yansımasıdır (zannedildiği gibi her japon yapamaz, sadece imparator tarafından izin verilen askeri soylular yapabilir gerçi bunu ya, neyse o ayrı mesele.) onurunu yitiren, başarısızlığa uğrayan insanların özürü yerine geçer, canını alarak onurunu temizler.

lakin artık savaş soyluları olmadığı için, daha güncel ölümler var; kendilerini trenin önüne atan japonlar. üstelik, seppuku dışında intihar da gayet başarısız bir durum olarak görüldüğü, intihar edenler aşağılandığı için, tren şirketleri intihar edenler yüzünden seferler aksadı diye intihar edenlerin ailesine tazminat davası açabiliyor! (aynısı türkiye'de olsa sanırım linç ederler...) keza, içinde birinin kendini astığı ev, bir daha asla alıcı/kiracı bulamayabiliyor, çünkü o başarısızlığın yahut başarısızlığı getiren kötü şansın yeni sahiplere bulaşabileceğine dair inanç hala çok kuvvetli (bu evleri kiralarının düşük olmasından ayırt etmek mümkün. tabii durum, bu hurafeye inanmayan yabancılara yarar genelde.)

kısaca, japonya, birbirinden mutsuz, günde 13-14 saat yaşayan, sonra kazandığı parayla çocuklarını en iyi okullara gönderip onları da aynı cendereye sokan, dışarıdan bakınca zengin ve müreffeh, kibar insanların yaşadığı, içeriden bakınca ise cehennemin farklı bir boyutunu yaşatan bir ülkedir...

ben bir japon olmadığımdan, bana her halde güzel gelir, garipliği onu daha ilginç yapar.

"japonya balina gibidir: denizde yaşar ama balık değildir; balığa benzer ama memelidir." -umesao tadao

baskıcı çocukluk ve baskıcı iş hayatı arasında kalan dilimde, kendilerince eğlenebildikleri tek vakitte japon kültürüne dair ne varsa onla dalga geçiyorlar. çünkü biliyorlar ki o kültür onları da öğütecek ve karşı koymaya çalışmak direkt toplumsal reddedilişi getiriyor. bence japonların hali bayaa acıklı...

2. dünya savaşındaki vahşetleri psikanalistlere göre tuvalet eğitimlerinin acımasız ve sıkı olmasından kaynaklanıyormuş. pedofili ve ensestüel ilişki konulu mangaların yaygınlığı, kadının bir metaolmaktan sıyrılamaması, akıl almaz japon pornografisi, kişinin kendisini öldürmesine sebebiyet verebilecek (bkz: harakiri) güçlü toplumsal süper ego ( bi de marifetmiş gibi anlatılır.) ve en son japonya'da insan hakları başlığı bıraktığım diğer eksikleri tamamlayacaktır: https://en.wikipedia.org/…iki/human_rights_in_japan

Rahatsız olursanız mesajı silqebilirsiniz.
Abi bunlar doğruysa Japonya hakkındaki görüşlerim gerçekten değişir.
 
Abi bunlar doğruysa Japonya hakkındaki görüşlerim gerçekten değişir.
Hepsi maalesef doğru, üçüncü köprü inşaatında intihar eden Japon mühendis bu yazıları kanıtlar nitelikte. Kendi evladını reddeden bir çok baba var Japonya'da. Başarısızlık çok büyük zayıflık olarak görülüyor. Kadınların fazla söz hakkı yok zaten, bizim ülkeden daha kötüler o konuda hatta. Erkekler çok baskın aile içerisinde.
 
İş bulma falan kaymaklı süt gibi kalır. Benim bahsettiğim pedofili, ensest manga ve film kültürü, tecavüz oranları ve buna sesini çıkaramaz duruma gelen ataerkil toplum içerisindeki kadın modeli. Toplum içerisinde ve aile içerisinde ki otoriter yapı ve bununla gelen intihar oranları ve başarısız çocuğa yüklenen yük. Aile içerisinde reddetmeye kadar gidiyor.

Fakat birde "Japonya'nın diğer yüzü" yazısını okuyun birde, animeler ne kadar cicili bicili ise realite o kadar kötü.

Japonlar ikinci dünya savaşı sırasında o kadar psikopatça şeyler yapmıştır ki; naziler'e, mengele'ye sarılıp ağlarsınız. daha 60-70 yıl önce bunarı yapan insanların şimdi çizgi filmlerdeki büyük gözlü masum pıtırcıklar olduklarına inanmak pollyannacılık oynamaktır bana göre.

Aşağıda bulunan yazılar bire bir Japonya'ya gitmiş kişilerin gözlemleridir...

geçen sene nisan ayında geldim japonya'ya. 9 aydan biraz fazla zamandır burada yaşıyorum. burası benim için animeler diyarıydı. yani çocukluk hayalimdi buraya gelip yaşamak. ilk 2 ay her şey rüya gibi olsa da birden değişmeye başladı her şey. babam "hiçbir şeyi ve hiç kimseyi gözünde büyütme. gidince anlayacaksın." demişti; ama ben bir hayale sarılıp geldim buraya.

japonya; hem ada ülkesi olmasının etkisiyle, hem de yüzyıllarca kapalı kalmış olması nedeniyle kendisini dışarıdan soyutlamış bir ülke. toplum inanılmaz kapalı. yabancıları kabul etmiyorlar. yıllarca yaşasanız bile japon etnisitesine sahip değilseniz japon kabul edilmiyorsunuz. japonya'da yabancıların girmesi yasak mekanlar var. bazı ev sahipleri yabancılara ev kiralamak istemiyor ve sizin buna karşı çıkmanız söz konusu değil; çünkü bunu bir ayrımcılık olarak görmüyorlar. bildiğim kadarıyla bununla ilgili bir yasa da yok.

türkiye'de 26 yıl yaşadım. tacizden nasibimi almış olsam da kimse bana açık açık "yakınlarda bir otel var. gidip seks yapalım mı?" diye sormamıştı. herhangi bir partiye gittiğimde kimse oramı buramı ellememişti. 9 ayda bu yazdıklarımın hepsi başıma geldi. bu yetmezmiş gibi 80 yaşında olduğunu söyleyen bir amca bana ve amerikalı arkadaşıma, penisini göstererek "ben hala seks yapabiliyorum." dedi. evet, host ailemizin yanına kalmaya gittiğimiz bir kırsal kasabada oldu bu. yine aynı yerde kafayı bulmuş bir japon adam, çevredekiler engel olmasa beni öpecekti. ne yazık ki yabancı kadınlara ilişkin şu olumsuz algı japonya'da da var. yabancı kadınlar egzotik hayvanlar gibi. saçları değişik. gözleri değişik. onlar daha çok seks yapar. onlarla çıkmak çok ilginç bir deneyim olur. evlenilmez ama. aileye yabancı kanı girmemeli. birçok japon-yabancı ilişkisi sırf bu aile baskısı nedeniyle bitiyor bu ülkede.

insanlar sizinle konuşmuyor. insanlar sizi gördüklerinde yüzlerinde korku dolu bir ifade beliriyor. japonca konuşsanız bile sizinle konuşmak onlar için bir baskı unsuru. geriliyorlar ve sizinle arkadaşlık yapmak istemiyorlar. tüm japonların ağzına sakız olmuş "biz japonlar utangacız." lafı beni henüz çıldırtmasa da çıldırmaya epey yaklaştım diyebilirim.

bir yabancı olarak "şu konuda japonya biraz sıkıntılı. ben bunun ayrımcılık olduğunu düşünüyorum." dediğinizde "o zaman japonya'da yaşama; git." lafını duyabiliyorsunuz. ben, bir doktora öğrencisi olarak japonların yabancılara ilişkin tutumlarını çalışmak için izin alamadım danışman hocamdan; çünkü bir yabancı olarak bu konuları çalışamazmışım. benim lab'daki yeni zelandalı arkadaşım, başka bir üniversitedeki hocadan sırf bu gerekçe nedeniyle ret aldığını söylüyor.

japonlar tüm japonya'nın homojen olduğunu söylüyorlar. japonya'da gerçekte kaç farklı etniste olduğu bilinmiyor; çünkü nüfus sayımı yapılırken etnisite değil milliyet soruluyor ve farklı olanlar asimile edilerek nötr hale getiriliyor; ama ayrımcılık aslında hiç bitmiyor. 2. dünya savaşı'ndan önce ve sonra getirilen yüz binlerce koreli ve çinli, 3. kuşak olarak japonya'da yaşasalar da, anadilleri japonca olsa da japon olarak kabul görmüyorlar. hem kendi kimliklerini taşımalarına izin verilmiyor, hem de japon olmalarına.

ben bir dönem hollanda'da da yaşadım. japonlar hollandalılardan daha nazik değiller. japonların saygısı yalnızca makama. japonya inanılmaz hiyerarşik ve ataerkil bir ülke. kadının evde kalmasını istiyorlar. güçlü kadınları sevmiyorlar erkekler. üniversitenin boks topluluğuna gittiğimde "izlemeye mi geldin?" diye sordular. "hayır, ben de yapmak istiyorum." dediğimde "korkmuyor musun?" dediler. dış görünüşün güzel ve bakımlı olmasına yönelik çılgın bir baskı var. zayıflama reklamlarından söz etmiyorum bile. farklı olmak gruptan dışlanma nedeni. tüm kızların giyim kuşamları, saç şekilleri ve renkleri birbirine benziyor. aynı şekilde makyaj yapıyorlar. bu aynılık hissi beni öldürüyor.

daha iyi, hızlı ve verimli yapman önemli değil. önemli olan japonların yolundan yapman. yabancıysan bunu yapamazsın. burada toplum tarafından kabul görmek çok zor. hani biz gelen yabancılara türkçeyi ve kültürü öğretiriz ya, japonlar bunu asla yapmıyor. bir entegre ediyormuşuz yabancıları. onları öyle sevip kabul ediyormuşuz; ama öğretiyormuşuz da. japonlar segrege ediyorlar; yani dışlıyorlar. öğretmiyorlar. sen bir şeyleri bilmeden yanlış yapınca "yabancı işte. bizi anlayamıyor." diye düşüncelerini meşrulaştırıyorlar.

japonya korkunç derecede kapalı bir toplum. japon olmak istemiyorum. yalnızca kabul görmek istiyorum.

japonya gerçekten dışarıdan görüldüğü gibi değil. çok farklı.

ekleme: işbu giride yazanların benim gözlem ve deneyimime, bu konuda yaptığım okumalara dayanmaktadır. bazı açılardan bilimsel geçerliği olsa da genellenebilirliği sorgulanmalıdır. benim beklediğim japonya ile karşılaştığım japonya arasında çok fark var. hiçbir şey, hiç kimse ve hiçbir yer insanın gözünde büyütülmemeli. japonya da; uzak olduğu için duymadığımız, duysak da anlamlandıramadığımız bir takım sorunları barındırıyor(muş). benim epey pembe hayallerle geldiğim için kültür şokum da büyük oldu. bunun etkisiyle sert bir dille yazmış olabilirim. zaman ilerledikçe ve japonya'yı daha iyi tanıdıkça görüşlerim iyi ya da kötü yönde değişebilir; değişecektir. şimdilik yukarıdaki yazdıklarım gibi düşünüyorum. yani deneyim ve gözlemlerim, bu konuda yazılan makaleleri destekler nitelikte. ilgilenen olursa okuma listesi verebilirim.

çalışkanlıkları yüzünden övülmesi aslında çok acıklı gerçekleri barındıran ülke... az evvel, japonya üzerine epeyce konuştuktan sonra, şu entry'yi yazma ihtiyacı duydum.

konu, neden japon gençlerinin geleneklerine bağlı olmadığı, hiroshima anıtı gibi yerlerde şakalar yapabilecek kadar milli hislerden uzak olduğundan açıldı (oraya gidip orayı gezmiş birisi bu soruyu yöneltti), ben de, kısaca açıklamaya çalıştım. elbette bahsettiğimiz şeyin sebebi bir çok gence göre değişebilir, insanların duyguları aynı olsa da sebepleri kişiden kişiye değişiyor. lakin benim gördüklerim içinde, yaş gruplarına göre sebep değişiyor. şöyle anlatayım, orta yaşlı insanlar zaten kesinlikle gülmüyorlar, ciddi duruyorlar, ama aslındaçoğu çok da dikkate almıyorlar, sadece öyle durmaları gerektiğini düşündükleri için öyle ciddi duranları da var... bizzat nagasakili bir kız arkadaş, ailesinin ona küçükken hiroshima ve nagasaki bombalamalarını hiç anlatmadıklarını söyledi, onu amerikalılara karşı düşmanca bir hisle yetiştirmek istememişler. "şu anki amerikalıların ne suçu var, bunu yapan onların atalarıydı, biz şimdi amerikalılarla dostça yaşamak istiyoruz, düşmanlıkları körüklemenin alemi yok" diye düşünüyorlarmış. 30 yaş civarına kadar bu düşünceler hakim.

lakin sonraki nesil (15-23 arası diyelim kabaca) artık bu olayı birebir yaşayanlar tarafından yetiştirilmediler. bu olayları hatırlayanlar belki büyük anne-babalardı ve çoğu öldü. hatırlamayan neslin çocukları olan gençler, zaten olaya önce nötr başlıyorlar, bir önceki nesil kadar bile duyarlı değiller (en basiti o bombalamalarda ailelerinden kimler öldü bilmiyorlar) lakin sonrasında, okulda olsun, filmlerle olsun, popüler kültür ögeleriyle olsun bu olay onlara anlatılıyor. işte burada bir ters tepme durumu yaşanıyor, bu nesil olayları hiç bilmediği, tamamen güncel, melez bir amerikan-japon kültüründe yetiştiği için (japonların hala geleneklerine çok bağlı olduğunu düşünenlerin en son 1970'lerde yapılmış araştırmaları okuduklarını düşünüyorum. zira şu an orta yaşlı olanlardan sonraki nesiller için bunu söylemek çok mümkün değil) "aman kültürüne uzak kalmasın" deyip iyice abartıyorlar bunları anlatmayı bazen ve sonuçta çocuklarda "ulan amma abarttınız, siz de pearl harbour baskını yapmışsınız ama, yettiniz artık!" dercesine bir tepki gelişiyor. anlatılanların abartılı olduğunu düşünüyor, belki de içine doğdukları amerikan kültürüne toz kondurmak istemiyorlar.

neden? çünkü japon kültürü hayal bile edemeyeceğiniz kadar baskıcıdır, aileler evlatlarını çizginin dışına çıktıkları anda reddeder ve mirastan mahrum ederler. oysa çocuklar amerikan kültürünün çok daha yumuşak ve "affedici" olduğunu düşünüyor, kendilerini bir taraf tutmak zorunda hissediyorlar. bu hissiyat da kendini "japon değerleriyle dalga geçmek, onlara karşı çıkmak" şeklinde dışarı vuruyor bazen.. bazıları gerçekten umursamıyor, o yüzden dalga geçmekte sakınca görmüyor "her şeyle dalga geçilebilir, ne var ki bunda?" diyerek, bazıları az da olsa milliyetçi hisler hissediyorsa bile ekseriyetle bundan utanıyor ve bastırmak için dalga geçiyor. ama genel olarak, gerçekten umursamayanlar çocunlukta... "düşmanlıkları körüklememek için kötü anıları anlatmamak" bence de çok pozitif, ama insanoğlu matematiğe gelmiyor, "şöyle yaparsam böyle olur" denemiyor. bu sefer de, belki o anıları dinlemedikleri için, bu tarz anılarla karşılaşınca inanmayıp, abartılı bulma durumu ortaya çıkabiliyor.

genel anlamda, çocuklar japon kültüründen sıkılmış ya da utanıyor oluyorlar, haliyle japon kültürüne dair pek çok şeyle dalga geçiyorlar, hiroshima ve nagasaki'de ölenler için yapılan anıtlarla dalga geçmek belki de en uç noktası, ama kıyafetlerden yemeğe, her şeyle dalga geçiyorlar. binlerce japon, her sene göz ameliyatı olarak çekik gözlerinden kurtulmak, "batılı" gibi gözükmek istiyor (buna bayağı üzülüyorum aslında, insanın fiziksel görüntüsünden utanması sırf çekik gözlü diye... insanın aklı zor alıyor...)

anlayacağınız bunlar bir bütün. japonya'da gençler çok zor bir üniversiteye giriş sınavından geçerler, iyi bir üniversiteye girebilmek için 1200-1500 kanji ezberlemeleri gerekir (lakin girdikten sonra mezun olmak bir o kadar kolaymış diyorlar). üniversiteye giriş sınavından önceki bir kaç yıl ve üniversite yılları, baskı altında olmadıkları belki de tek dönemdir. özellikle iyi bir üniversiteye kapağı attıktan sonra, aileleri 4 yıllığına onlara baskı yapmaktan vazgeçer, saçlarını acayip şekillerde kesen/boyayan, o meşhur metro istasyonlarında karşılaşılan çılgın giyinmiş japon gençleri filan işte o güruhtandır. 4 senenin sonunda ise, sihirli değnek değmişçesine hepsi çok "cici" hanımlara-beylere dönüşüp iş hayatına atılırlar. eğer bu döngüye uymazlarsa aileleri tarafından anında reddedilirler, özellikle tokyo böyleleriyle dolu. istediklerini yapmasına izin vermeyen, her bireyden inanılmaz başarılı olmasını bekleyen japon kültürü gençleri ezer. japonya dünyada intihar oranının en yüksek olduğu yerdir (herkes norveç'i filan bilir, oysa norveç sadece avrupa'nın en yüksek oranına sahiptir dünyanın değil) aynı şekilde alkolizm sorunu da japon hükümetinin en çok uğraştığı sorun, ülkede herkes deli gibi çalışıyor, işten çıkınca ise alkole sarılıyor, çünkü insanlar mutsuz...

japon kültürü, genel manada -belki bizim ikiyüzlü diyebileceğimiz şekilde ya da ölümcül bir kibarlık- bizdeki lafın tam aksine "göründüğün gibi olmamalısın ya da olduğun gibi görünmemelisin" düsturu üzerine kuruludur. içinizde berbat biri olabilirsiniz, toplum kurallarına uyduğunuz sürece sorun değildir. ya da harika bir insan olabilirsiniz, şekle uymadığınız sürece beş para etmez. bir yandan hayran olunan "düzenli, nazik, saygılı insanların ülkesi", orada yaşayanlar için bir cenderedir, şekil, daima içerikten önce gelir. bu durum, onları sanat ve işte başarılı yapar; fakat kişisel hayatta, mutsuz, tatminsiz, sürekli ailesini onurlandırması gerektiğini, şirketini utandırmaması gerektiğini düşünen insanlar yaratır. bizim çok mana veremediğimiz seppuku(popüler adıyla harakiri) uygulaması esasen bunun bir yansımasıdır (zannedildiği gibi her japon yapamaz, sadece imparator tarafından izin verilen askeri soylular yapabilir gerçi bunu ya, neyse o ayrı mesele.) onurunu yitiren, başarısızlığa uğrayan insanların özürü yerine geçer, canını alarak onurunu temizler.

lakin artık savaş soyluları olmadığı için, daha güncel ölümler var; kendilerini trenin önüne atan japonlar. üstelik, seppuku dışında intihar da gayet başarısız bir durum olarak görüldüğü, intihar edenler aşağılandığı için, tren şirketleri intihar edenler yüzünden seferler aksadı diye intihar edenlerin ailesine tazminat davası açabiliyor! (aynısı türkiye'de olsa sanırım linç ederler...) keza, içinde birinin kendini astığı ev, bir daha asla alıcı/kiracı bulamayabiliyor, çünkü o başarısızlığın yahut başarısızlığı getiren kötü şansın yeni sahiplere bulaşabileceğine dair inanç hala çok kuvvetli (bu evleri kiralarının düşük olmasından ayırt etmek mümkün. tabii durum, bu hurafeye inanmayan yabancılara yarar genelde.)

kısaca, japonya, birbirinden mutsuz, günde 13-14 saat yaşayan, sonra kazandığı parayla çocuklarını en iyi okullara gönderip onları da aynı cendereye sokan, dışarıdan bakınca zengin ve müreffeh, kibar insanların yaşadığı, içeriden bakınca ise cehennemin farklı bir boyutunu yaşatan bir ülkedir...

ben bir japon olmadığımdan, bana her halde güzel gelir, garipliği onu daha ilginç yapar.

"japonya balina gibidir: denizde yaşar ama balık değildir; balığa benzer ama memelidir." -umesao tadao

baskıcı çocukluk ve baskıcı iş hayatı arasında kalan dilimde, kendilerince eğlenebildikleri tek vakitte japon kültürüne dair ne varsa onla dalga geçiyorlar. çünkü biliyorlar ki o kültür onları da öğütecek ve karşı koymaya çalışmak direkt toplumsal reddedilişi getiriyor. bence japonların hali bayaa acıklı...

2. dünya savaşındaki vahşetleri psikanalistlere göre tuvalet eğitimlerinin acımasız ve sıkı olmasından kaynaklanıyormuş. pedofili ve ensestüel ilişki konulu mangaların yaygınlığı, kadının bir metaolmaktan sıyrılamaması, akıl almaz japon pornografisi, kişinin kendisini öldürmesine sebebiyet verebilecek (bkz: harakiri) güçlü toplumsal süper ego ( bi de marifetmiş gibi anlatılır.) ve en son japonya'da insan hakları başlığı bıraktığım diğer eksikleri tamamlayacaktır: https://en.wikipedia.org/…iki/human_rights_in_japan

Rahatsız olursanız mesajı silebilirsiniz.
Zamanında bayağı araştırdığımdan yazılanların neredeyse hepsini önceden biliyordum. Birkaç şey daha öğrenmiş oldum teşekkür ederim. Herkesin uyduğu örf ve adetler derken bunları kast etmiştim aslında. Turistler falan neyse de Japonya'da belli bir süreden fazla kalan çoğu insanın, yabancılara karşı olan tutumdan şikayetçi olduğunu okumuştum ben de. Ensest şeysine falan hiç girmiyorum. Birbirinden iğrenç şeyler satan bir dünya mağaza var ve bu mağazalara kimse karışmıyor halk falan da benimsemiş artık. :D Ayrıca boşanma oranlarının düşük olmasının sebebi de bu inanılmaz baskı. Çiftlerin, sosyal hayatta dışlanmaktan çekinip boşanamadıklarını; bu yüzden de çoğu çiftin evliyken birbirini aldattığını okumuştum. Ha,ben tüm bunlara rağmen gidip birkaç yıl yaşamak istiyorum tabi. Yukarıdaki yazıda da yazdığı gibi gençlerin tutumu ile şimdiki yetişkinlerin tutumu bir nebze daha farklı.
 
Başkent değil fakat 3 ve 4. büyük şehirlerde yaşanan tecavüz vakalarını yazmadım daha, o +18 sitelerde yayınlanan Japon videolarını önceden sadece senaryo sanırdım. İnanın çoğu yerde bunları şikayet edemiyor kadınlar.

Toplu intiharlar okuduklarımdan sonra anlam kazanır oldu. Gördüğüm en baskıcı toplum, başarısız olmak o kadar aşağılık bir şey ki ölmekle eşdeğer.

Konu çok çirkinleşti fakat realite çirkin. Keşke dünya animelerde bulunan pembe dünyalar gibi olsaydı.

Yabancı kaynaklarda var, Japonya'da uzun süre yaşayıp oranın gerçek yüzünden bahseden binlerce kişi var. Reddit'de bu alıntı yaptığım hikayelerin 3-4 katı çirkin ve gerçek olan günlük yaşam hikayeleri var.
 
Son düzenleme:
Kendisi aynı zamanda Tokyo büyükelçiliğinde ekonomi müşavirliği yapmış bir isim. Şahsen bir kere konuşma fırsatı buldum Japonya dışında da çok bilgili bir insan. Herkese Japonya ile ilgili yazmış olduğu serinin 3 kitabını da tavsiye ederim.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık