Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

BARBAROSSA HAREKATI

Wehrmacht'ın 22 Haziran 1941 günü başlayan Sovyetler Birliği'nin işgali harekatına, Alman kanadının verdiği isimdir. Aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı'nın Doğu Cephesi’ni açan harekat olup tarihin gördüğü en geniş çaplı askeri harekattır. bu harekat bir bakıma Hitler ile Stalin'in hesaplaşması olarak da görülebilir.





Mihver devletlerine (Axis) bağlı 4,5 milyonun üzerinde asker, 2.900 kilometrelik bir cephe hattı üzerinden Sovyetler Birliği'ni istilaya girişir. Bu birliklerin yanı sıra harekata 600 bin motorlu araç ve 625 bin at katılmıştır. Barbarossa Harekatı’nın planlamasına savaş henüz çiçeği burnunda iken, 18 Aralık 1940 tarihinde başlandı. Alman ordularının 22 Haziran 1941 günü Sovyetler Birliği’ne saldırmasıyla başlayan ve 5 Aralık 1941 gününe kadar süren çatışmalarda Alman orduları neredeyse kesintisiz olarak ilerlemişlerdir. Gizlilik içinde devam ettirilen hazırlıklar ve harekatın kendisi, neredeyse bir yıl sürmüştür. Kızıl ordu, Wehrmacht'ın güçlü darbelerinin karşısında Moskova önlerine ve Leningrad'a kadar geriler. Alman ilerleyişi 5 Aralık 1941 tarihinde ilk kez Moskova önlerinde durdurulur. Bu tarihten itibaren 1942 yılının ilk üç ayı boyunca cephedeki durum: ardı ardına gelen kızıl ordu karşı taarruzlarıyla, bunlara göğüs germeye çalışan Alman ordu birlikleri arasındaki amansız çatışmalar olarak sürmüştür. Sonuç itibarıyla; Hitler, umduğu zafere erişemez, Kızıl Ordu Wehrmacht'ın ileri hareketini zor da olsa durdurmayı başarır. Alman kuvvetleri taktik olarak parlak zaferler de kazanır. Sovyetler Birliği'nin Ukrayna da dahil olmak üzere ekonomik yönden en önemli bölgelerinden bir kısmında geniş toprakları işgal etmeyi başarır. Bununla birlikte harekatın operatif hedefleri olan Sovyet kuvvetlerinin ülkenin batı kesiminde imha edilmesi ve Moskova'nın alınması gerçekleştirilemedi. Alman ve müttefiklerine bağlı kuvvetler, cephenin genelinde, izleyen yılın ortalarına kadar yaygın bir taarruza bir daha girişemediler. 1942 yılının baharından itibaren ise Alman ilerleyişi yeniden başlayacak ve SSCB topraklarında derin ve geniş ilerlemeler sağlayacaktır. Barbarossa Harekatı'nın başarısızlığı Hitler'i, Sovyet topraklarında daha sonraki başarısız harekatlara yöneltmiştir, Leningrad Kuşatması, Nordlicht Harekatı, Stalingrad Muharebesi ve Sovyet topraklarındaki diğer harekatlar gibi.

Barbarossa Harekatı, katılan insan gücü ve sonuçları itibarıyla askeri tarihteki en büyük çaplı askeri harekat olmuştur. Başarısızlıkla sonuçlanması, 3. Reich tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. En önemlisi de harekatın Doğu Cephesini açmış olmasıdır. Bu cephede, başlangıçta ve süreç içinde tüm dünya tarihi savaş alanlarının hepsinden daha fazla kuvvet savaşa sürülmüştür. Barbarossa harekatı ve etkisi altına aldığı bölgelerde ve kentlerde gerçekleşen en büyük muharebelerden bazılarının ölümcül yırtıcılığıyla, yüksek kayıplarıyla ve her iki taraf için de çok zor koşullarıyla, tüm bunlar 20. Yüzyıl'da ve 2. Dünya Savaşı'nda tarihin akışını etkilemiştir.



HAREKAT ÖNCESİ TARAFLARIN DURUMU


ALMAN YAYILMASI


Alman ve Sovyet kuvvetlerinin 1939 yılı Eylül ayında Polonya'yı işgalinin ardından Almanya, 1940 yılı Nisanında Danimarka ve Norveç'i işgal etti. Aynı yılın Mayıs ayında da Hollanda üzerinden Fransa'ya saldırdı. Paris, 14 Haziran'da düştü ve Fransa, 16 Haziran'da mütareke istedi. General Erwin Rommel'in ve Afrika Kolordusunun (Afrikakorps) Şubat 1941'de bölgeye intikali ile Almanya Kuzey Afrika'da harekata başlamış oldu.



SOVYET YAYILMASI


Alman orduları Paris'e girdikleri gün Sovyet hükümeti Litvanya'ya dokuz saatlik bir ültimatom verdi ve hemen ertesi gün, 15 Haziran 1940'ta Kızıl Ordu Litvanya'yı işgal etti. Birkaç gün içinde Estonya ve Letonya da işgale uğradı. Bu üç ülkede de 18 Temmuz'da Kızıl Ordu gölgesinde seçimler yapıldı, yeni hükümet derhal Sovyetler Birliği'ne katılma kararı aldı. Litvanya 3 Ağustos'ta, Letonya 5 Ağustos'ta, Estonya ise 6 Ağustos'ta Sovyetler Birliği'ne katıldılar. Bu üç Baltık ülkesinin Sovyetler Birliği'ne katılmasıyla Sovyetler Birliği, Polonya topraklarından sonra kuzeyde de Almanya ile ortak sınıra gelmişti.

Aynı yılın Haziran ayının 26'sında Stalin, Romanya'dan Besarabya ve Kuzey Bukovina'yı boşaltmasını isteyen bir ültimatom verdi. Bu ültimatomda Romanya’ya Bir günlük süre tanınmıştı. Aslında Beserabya, Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı'nda Sovyetler Birliği'nin etki alanında kabul edilmişti ama Bukovina için bir madde yoktu. İngiliz ablukası nedeniyle petrolü deniz yoluyla getiremeyen Almanya, Romanya'dan ithal ettiği petrole bağımlı olmak dolayısıyla, Sovyetler Birliği’ni Romanya petrol sahasına bu denli yaklaşmasından ciddi endişe duymak durumundaydı. Besabya ve Kuzey Bukovina 28 haziran 1941 tarihinde Sovyet birliklerince işgal edildi.



1939–1940 ALMAN-SOVYET İLİŞKİLERİ


Molotov-Ribbentrop Paktı (Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı), Almanya'nın ve Sovyetler Birliği'nin 1939'da Polonya'yı işgalinden kısa bir süre önce imzalanmıştı. Görünüşte bir saldırmazlık anlaşması olmasına karşın geri plandaki gizli protokoller, ana hatlarıyla 3. Reich ile Sovyetler Birliği'nin arasındaki sınır devletlerin paylaşılmasını içeriyordu. Pakt, her iki ülke arasındaki karşılıklı düşmanlık ve ideolojik çekişme nedeniyle tüm dünya için bir sürpriz oldu. Paktın bir sonucu olarak Almanya ile Sovyetler Birliği arasında görece sıkı diplomatik ilişkiler ve önemli boyutlarda ekonomik ilişkiler oluştu. İki ülke arasında 1940'ta bir ticaret anlaşması imzalandı. Sovyetler birliği, bu ticaret antlaşmasıyla bir bakıma alman ekonomisini rahatlatmıştır. Askeri ve endüstriyel malzeme karşılığında Almanya'ya başta petrol olmak üzere hammaddeler satılmıştır. Bu durum, İngiliz ablukasının Alman ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletti.

ROMANYA KRİZİ


Fransa'nın çöküşünün bir başka etkisi de Balkanlar'ın kuzeyinde ortaya çıktı. Macaristan ve Bulgaristan, 1940 yılı yazında Romanya'dan toprak talebinde bulunmaya başladılar. Özellikle Macaristan, 1. Dünya savaşı sonrasında kaybettiği Transilvanya'yı geri alma çabasına girmişti. Bu bölgede çıkabilecek bir çatışma Hitler açısından çok ciddi bir krize yol açabilecektir. Konu yine Romanya petrollerine dayanmaktadır. Gelişmeleri izleyen Hitler, 28 Ağustos'ta durum iyiden iyiye kritik bir hal alınca, öncelikle Beş Panzer ve Üç Mekanize Tümene, Romanya petrol bölgesini 1 Eylül'de işgal için hazır olmaları emri vermiştir. Aynı zamanda kendi Dışişleri Bakanı Joachim Von Ribbentrop'la İtalya Dışişleri Bakanı Galeazzo Ciano'yu Viyana'ya gönderdi. İki Dışişleri Bakanı, taraflara arabuluculuklarını ve Hitler'in düzenlemesini kabul ettirdiler. Buna göre Rumenler, Transilvanya'nın yarısını Macaristan'a, Güney Dobruca'yı da Bulgaristan'a bıraktılar. İtalya ve Almanya, Romanya'nın geri kalanı için bir garanti verdiler. Romanya'ya verilen bu garanti Stalin'in tepkisini çekmiş, iki ülke arasındaki ilişkileri giderek gerginleştiren bir süreci körüklemiştir.

YUNANİSTAN KRİZİ


İtalyan Kuvvetleri 28 Ekim 1940 tarihinde Yunanistan ve Arnavutluk sınırını geçtiler. Her ne kadar bir hafta içinde bozguna uğradılarsa da bu durum, Balkanlar'da Almanya'nın durumunu tehlikeye düşürmüştü. Ardından İngiliz kuvvetleri Limnos ve Girit'e, sonrasında Yunanistan'a asker çıkardılar. Bu İngiliz askeri varlığı ile gelen havaalanları, Romanya'daki petrol sahasını tehdit ediyordu.

Yugoslavya'da 26 Mart 1941 gecesi gerçekleşen bir hükümet darbesi, Balkanlar'da Alman istilasını başlatan ateşleme oldu. Hitler'in 27 Mart'ta yayınladığı 25 sayılı emirle hazırlıklara girişildi ve Alman kuvvetleri 6 Nisan 1941 günü sabahı Yugoslavya sınırından taarruza geçti. Nisan ayı sonlarında tüm balkanlar alman işgali altındaydı. Yunanistan'a Kuzey Afrika'dan getirilen Dört İngiliz Tümeni denizden tahliye edilmişti.



BERLİN GÖRÜŞMELERİ




Gerek Sovyetler Birliği’nin Baltık ülkeleri ve Romanya'nın bir kısmını işgal etmesi, gerekse de Almanya'nın Romanya'ya garanti vermesi, 1940 yılı Eylül ayında ilişkileri gerginleştirmeyi sürdürdü. Her iki taraf da karşı tarafı, Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı'nın, danışmayı gerektiren Üçüncü maddesini ihlalle suçlamaktaydı. Dahası Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop, 16 Eylül'de Kuzey Norveç'e gönderilecek takviye kuvvetlerinin Finlandiya üzerinden geçeceklerini bildirmesi Stalin'i rahatsız etti. Bu birliklerin Finlandiya'da kalacaklarından kuşkulandı. Ayrıca 27 Eylül 1940 tarihinde imzalanan üçlü pakt da kuşku yaratmıştı.

Yine de Almanya'nın girişimiyle Mihver Paktı'na Sovyetler Birliği'nin de üyeliği konusunda görüşmeler başlamıştır.

Ribbentrop, tüm bu gerginlikleri ortadan kaldırmak için, 13 Ekim'de Stalin'e yazdığı mektupta Sovyet Dışişleri Komiseri Vyaçeslav Molotov'u Berlin'e davet etti. Hitler, Molotov'la görüşecekti. Bu görüşmede Führer, her iki ülke arasındaki ilişkilerin gelecekte alacakları biçim konusundaki görüşlerini şahsen kendisine anlatabilecekti. Konu da kabaca işaret edilmişti, "Dünyanın dört büyük totaliter devlet arasında bölünmesi."

Bu kışkırtıcı teklif Stalin tarafından kabul edildi ve Molotov 12 Kasım 1940 günü Berlin'e geldi. İlk görüşmelerde Alman tarafı, İngiltere'nin yenilmiş olduğunu, bu durumda dört devletin çıkar alanlarının tanımlamanın zamanı geldiği belirtildi. İngiliz İmparatorluğu'nun geniş topraklarının paylaşılması gerekiyordu.

İlk gün öğleden önceki görüşmelere Hitler katılmadı. Molotov, genelde Alman tarafını dinlemekle yetindi. Öğleden sonra Hitler de görüşmelere katıldı. Molotov'un tutumu, Alman tarafının, özellikle de Hitler'in beklediğinden çok farklıydı. Biri dışında tüm görüşmelerin tutanaklarını yazan Dr. Schmidt'in sonradan hatırladığına göre;


"Hitler'e birbiri ardınca sorular yağdırdı. Benim o zamana kadar bulunduğum görüşmelerin hiçbirinde, hiçbir yabancı ziyaretçi kendisiyle böyle konuşmamıştı." Demişti


O gün ve izleyen gün Molotov Hitler'den bazı bölgeler hakkında net sonuçlar istedi. Öncelikle ele aldığı konu, Almanya'nın Finlandiya'dan askerlerini çekmesini istemek oldu. Hitler, Finlandiya'nın işgal altında olmadığını yeniledi. Ardından Finlandiya konusundaki Sovyet yönetiminin tutumunu sorunca Molotov, "Besarabya çapında bir uzlaşma" yanıtını verdi. Bu uzlaşma doğrudan doğruya ilhak demekti. Stalin'in Finlandiya üzerinden Baltık Denizi'ne açılmayı kafasına koyduğu anlaşılıyordu. Molotov ayrıca Bulgaristan, Romanya ve Türkiye konusunda da net sonuçlar istedi. Öncelikle İtalya ve Almanya tarafından Romanya'ya verilmiş olan garantinin geri alınmasını istiyordu. Stalin'in, Romanya'dan ilave toprak talepleri olabilecek ve bu durum, Romanya petrol bölgesine daha da yakınlaşan bir Sovyet sınırını doğuracaktı.

Hitler görüşmelere bu noktada ara verdi. Akşam yemeğinde İngiliz bombardıman filoları Berlin'i bombalamaya başladığında sığınağa çekildiler. Sığınakta Ribbentrop, Sovyetler Birliği'nin katılımıyla dörtlü pakt haline dönüşecek olan pakt'ın antlaşma metnini çıkardı. Açıklanacak olan antlaşma taslağı, alışılmış bir saldırmazlık ve dayanışma paktı metniydi. Esas önem taşıyan gizli protokollerdi. Özellikle her ülkenin toprak emellerini tanımlayan protokol önemliydi. Buna göre Sovyetler Birliği'nin toprak emelleri ulusal toprakları ortasından başlıyor, güneye değin Hint Okyanusu'na sarkıyordu. Ama Sovyet yönetiminin ilgi alanı Hint Okyanusu değildi. Batıya, Baltık Denizi'ne, Balkanlar’a ve Boğazlardan Akdeniz'e uzanıyordu. Molotov, bunları söylerken İsviçre'nin tarafsızlığı konusunda bile Almanya'nın tutumunu sormuştur, Avrupa'yla bu denli ilgiliydi.

Molotov'un Berlin'den ayrılmasından iki hafta sonra, 26 Kasım’da, Stalin’in belirli koşullar yerine getirildiğinde dörtlü pakt'a katılacağını bildiren bir yazı, Moskova'daki Alman elçiliğine verildi. Stalin'in koşulları şunlardı:

"Alman askerleri, Sovyetler Birliği'nin etki alanına girenler Finlandiya'dan hemen çekilecektir.
SSCB ile Bulgaristan arasında karşılıklı bir yardım anlaşması imzalanması ve uzun vadeli bir kiralama anlaşmasıyla, İstanbul ve Çanakkale boğazları çerçevesinde Sovyetler Birliği tarafından kara ve deniz üsleri kurularak Sovyetler Birliği'nin boğazlardaki emniyeti önümüzdeki birkaç ay içinde sağlanacaktır.



Batum ve Bakü'nün güneyinde genel olarak İran körfezi doğrultusundaki bölge Sovyetler Birliği emellerinin merkezi olarak tanınacaktır.



Japonya kuzey Sahalin'deki kömür ve petrol imtiyazlarından vazgeçecektir.



Ayrıca, Türkiye'nin boğazlar konusunda zorluk çıkarması halinde dört devletin bu ülkeye karşı askeri tedbirler alması istenmektedir
."

Almanya ise buna bir karşılık vermedi.

Gerek bu belge, gerekse de Molotov'la Berlin'de yapılan görüşmeler, Hitler'e Stalin'in kesin olarak Avrupa ile ilgilendiğini göstermişti. Sovyetler Birliği, Baltık Denizi ve Akdeniz üzerinden, kuzeyden ve güneyden Avrupa'yı kuşatmayı amaçlamış görünmektedir. Oysa Hitler, Sovyetler Birliği'ni Avrupa'dan uzaklaştırmak istiyordu. Öte yandan Stalin, Ortadoğu petrol sahalarının da kendi etki alanına bırakılmasını istemektedir. Bu iki gelişmenin ertesinde Hitler kurmaylarına Sovyetler Birliği'nin olabildiğince erken dize getirilmesi gerektiğini söylemiştir.

Ticari antlaşmalarda birkaç açık konu ve sınırlar konusunda Ocak 1941'de belirlemelere gidilmesine karşın Orta Avrupa'da taraflar arasında çekişmeler de başlamıştı.



ALMAN PLANLAMASI


Daha 1925'te Hitler, Kavgam Kitabında (Mein Kampf), Alman halkının ihtiyaç duyduğu lebensraum'un doğudaki topraklarda aranması gerektiğini ileri sürmüş, bu bağlamda Sovyet topraklarından bir bölümünü işgal edeceğini açıklamıştı. Nazi ırk ideolojisi Sovyetler Birliği'ni, Yahudi Bolşevik seçkinler tarafından yönetilen Untermenschen Slav halklar olarak görmektedir. Hitler Kavgam'da, "Alman halkının yazgısının altı yüz yıl önce olduğu gibi doğu topraklarında olduğunu, Rusya'daki Yahudi egemenliğinin sonunun, bir devlet olarak Rusya'nın da sonu olacağını" yazmaktadır. Devamında, "Panslav ideallerine karşı bir savaşın kaçınılmaz olduğunu" belirtir. Kazanılacak olan zafer, dünyanın kalıcı efendilerini belirleyeceğini ifade etmiştir. Diğer yandan, "Eğer Ruslar bize destek olurlarsa yolun bir bölümünü onlarla yürüyeceklerini" belirtmiştir. Bu nedenle resmi Nazi politikası, Rus ve diğer Slav halkları öldürmeyi, sürmeyi ve köleleştirmeyi, insansızlaştırılan bu toprakların alman göçmenlerce yeniden iskan edilmesini öngörmektedir.

Stalin'in kötü ünü, Nazilerin hem saldırılarının meşruluğu iddialarına, hem de başarılarıyla inançlarına katkıda bulunmuştur. 1930'lu yılların sonlarındaki büyük temizlik sırasında, birçok yetenekli ve deneyimli subayın yanı sıra binlerce sivil öldürüldü ya da hapsedildi. Sonuçta kızıl ordu sevk ve idare konusunda ciddi bir sıkıntı içine düştü. Naziler sıklıkla, Slav halkları hedef alan saldırgan propagandalarında, Sovyet rejiminin acımasızlığını vurgulamıştır. Alman propagandası, kızıl ordu'nun onlara saldırı hazırlığı içinde olduğunu iddia ediyorlardı. Dolayısıyla Rusya’ya taarruzlarının bir önleyici savaş olduğunu ileri sürüyorlardı.

Almanya 1940 yazında hammadde krizi yaşarken ve Sovyetler Birliği ile Balkanlar’da bir çatışma olasılığı giderek artarken Hitler, Sovyetler Birliği'nin işgaline tek çözüm olarak bakmaya başladı. Sovyetler Birliği'ne saldırmak konusunda Haziran ayında henüz somut bir plan yapılmamışken Hitler bir generaline, Batı Avrupa’daki zaferlerin, Bolşevizm'le nihai olarak hesaplaşmak için kendisine hareket serbestisi kazandırdığını söyledi. Hitler'e göre bu, onun gerçek ve en önemli misyonuydu. Yine de generalleri, Batı Rusya'yı işgal etmenin Alman ekonomisini rahatlatmak yerine tersine daha fazla yük getireceğini düşünmekteydiler.

Führer'in öngördüğü ek kazanımlar vardı. Sovyetler Birliği yenilgiye uğratıldığında, ordunun büyük bölümünün terhis olması nedeniyle Alman endüstrisinde yaşanan işgücü eksikliği de giderilmiş olacaktır. Ayrıca Ukrayna, istikrarlı tarımsal kaynaklar sağlayacaktı. Sovyet halklarının köle işgücü kaynağı olarak kullanılması, Almanya'nın jeostratejik konumunu önemli ölçüde geliştirecektir. Sovyetler Birliği'nin yenilgiye uğratılmasıyla müttefik devletler, özellikle de Birleşik Krallık, iyice güçten düşmüş olacaktır. Alman ekonomisi daha fazla petrole gereksinme duymasıyla Bakü petrol sahası'nın kontrolünü ele geçirmeliydi. Alman silahlanma ve savaş üretim bakanı Albert Speer, savaş sonrasındaki sorgusu sırasında, istila kararında "Petrole olan acil gereksinim, birincil nedendi" demiştir.

Yüksek rütbeli Alman subayları 1940 sonbaharında, Sovyetler Birliği'nin istilasının ortaya çıkaracağı tehlikelere ilişkin bir muhtıra hazırladılar. Ukrayna, Beyaz Rusya ve Baltık Devletleri'nin Alman ekonomisi için daha çok yük getireceğini öne sürmekteydiler. Bir başka Alman subayı, Sovyet bürokrasisinin ülkeyi güçsüz kıldığını, işgalin Almanya için bir kazanç olmayacağını ve yanı başlarında güçsüz bir Bolşevizm'den rahatsızlık duymamak gerektiğini belirtmektedir.

Hitler, ekonomik gerekçeleri reddetti ve Hermann Göring'e "Her zaman herkes, Rusya ile savaş tehdidine karşı ekonomik yönden kaygılarını öne sürüyor." demiştir. Bu andan itibaren bu tür konuşmalara kulaklarını kapayacaktı ve kararını vermişti. Bu tür görüşler bundan böyle General Georg Thomas'a iletildi. General, Sovyetler Birliği'nin işgal girişiminin getireceği ekonomik güçlükler hakkında bir rapor hazırlamaktaydı. Bu raporda ana fikir, Sovyetler Birliği tümüyle işgal edilmedikçe, harekatın ekonomi üzerinde olumsuz etkileri olacağı şeklindeydi.



Öte yandan Alman generallerden bazıları askeri nedenlerle de harekata karşıydılar.


Oberkommando Des Heers (OKH) başkomutanı Mareşal Walther Von Brauchitsch, OKH Kurmay Başkanı General Franz Halder ve Mareşal Gerd Von Rundstedt'in de aralarında bulunduğu generaller, her şeyden önce Hitler'in ileri sürdüğü gibi, Sovyetler Birliği’ni Almanya’ya saldırmaya kararlı olduğuna inanmıyorlardı. Böyle olsa bile savunmada kalmak, Rusya'ya saldırmaktan daha az riskliydi. Mareşal Von Rundstedt, Hitler'e Rusya'ya hücum ederken "Neleri göze aldığınızı tarttınız mı" diye sormuştu.

Hitler'in kendine güveni, Batı Avrupa'da hızla ulaştığı başarılardan ve Kızıl Ordu'nun Finlandiya'ya karşı yürüttüğü kış savaşındaki yetersizliğinden dolayı artmıştı. Doğu'da zaferin birkaç ay içinde kazanılacağına inanıyordu. Sovyetler Birliği'nin yıkımı olacak olan teslim olmanın çabuk gerçekleşeceğine inanılmaktaydı. Bu nedenle kış koşullarına göre hazırlık yapmaya gerek duyulmadı. Birliklerin kışlık giysileri yoktu ve taarruz başladığında uzun süreli bir sefer için hazırlık yapılmış değildi. Öyle ki kara kuvvetlerindeki eratın sadece % 20'si için kışlık giysi hazırlanmıştı. Bu kuvvet, savaş bitiminde işgal edilen topraklarda bırakılacak kuvvetti, harekata katılacak kuvvet değildi. Kışlık giysi konusuyla ancak ağustos ayı sonlarından itibaren ilgilenilmeye başladı. Ancak General Heinz Guderian'a göre kışlık giysi konusundaki bu hazırlıksızlık sadece kara kuvvetleri'nin bir bölümünde söz konusuydu, Luftwaffe ve Waffen-SS birlikleri için bu yönde bir sorun yoktu.

Göring, 1941 yılı mart ayı başlarında, Sovyetler Birliği'nin istilasının hemen ardından izlenecek ekonomik düzene ilişkin bir dizi öneriyi, yeşil dosya adıyla ortaya koydu. İstila edilen topraklardaki yerli halkın büyük kesiminin açlıktan ölmesi sağlanacak, böylece Almanya için bol gıda maddesi elde edilmiş olacaktı. Ardından neredeyse insansız kalan bu topraklara alman göçmenler seçkin bir sınıf olarak yerleşecekti. Nüremberg duruşmaları'nda Sir Hertley Shawcross, Doğu Rusya için önceden oluşturulan yönetsel bölgelerden ayrıca çeşitli yeni bölgelerin planlandığını anlatmıştır. Nazi politikası Sovyetler Birliği'ni, yaşam alanı bakış tarzına bağlı olarak, geleceğin aryan kuşaklarını oluşturmak için siyasi olarak ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. "Biz kapıya sadece tekme atacağız, o çürük yapı kendiliğinden çökecektir." kısa süre içinde işgal edilen Sovyet topraklarındaki Almanya'nın işine yarayabilecek tüm kaynakların (insan kaynakları dahil) sömürülmesi işini düzenleyecek yeni bir organizasyon Alfred Rosenberg yönetiminde Reich Ministry For The Occupied Eastern Territories (Doğu Toprakları Bakanlığı) adıyla oluşturuldu.

İstila başlamadan kısa bir süre önce OKH, doğrudan doğruya ve tümen komutanlıklarına varıncaya kadar uzanan bir emir yayınlamıştı. Komiser emri olarak bilinen bu emre göre sivillere ve savaş esirlerine karşı ciddi boyutta kötü muamele uygulayan personelin askeri mahkemeye verilmeyeceği, bir üst komutanının takdirine göre işlem yapılacağı bildirilmiştir. Bir ceza verilecekse bile bu ceza sadece disiplin cezası olabilecekti. Özellikle siyasi komiserler ele geçirildikleri yerde infaz edilecekti.

PLANLAMA


Hitler, 5 aralık 1940'ta Sovyetler Birliği istilası ile ilgili harekat planlarını onayladı ve harekat tarihi 1941 yılı mayıs ayı olarak belirlendi. İki hafta sonra 18 Aralık'ta hitler, Alman Yüksek Komutanlığı'na 21 sayılı emrini verdi, harekatın kapalı adı BARBAROSSA HAREKATI olacaktı. Emrin ilk cümlesi "Alman Silahlı Kuvvetleri, Sovyetler Birliği'nin hızlı bir şekilde dize getirilmesi için girişilecek bir harekata hazır olmalıdır." şeklindedir. Harekata verilen kapalı ad, 12. Yüzyılda üçüncü haçlı seferi komutanı ve kutsal Roma Cermen İmparatoru Frederick Barbarossa'nın adından esinlenmiştir. Hitler'in 21 sayılı emri'nde "Hazırlıkların 15 Mayıs 1941 tarihine kadar tamamlanmış olacağı" belirtilmektedir. Bu ifade çoğu kez, harekatın mayıs ayı ortalarında başlayacağının öngörüldüğü şeklinde yorumlanmaktadır. Gerçekte 15 Mayıs, "hazırlıkların tamamlanma tarihi" idi. Emirde harekatın amacı, "Rus ordusunun batı Rusya'da bulunan büyük kısmının imha edilmesi, ve henüz savaşa sürülmemiş, savaşa hazır kuvvetlerin, Rusya'nın geniş topraklarına çekilmesinin önlenmesi" olarak tanımlanmaktadır. Harekatın ulaşacağı hat olarak da İdil Nehri'nden Arhangelsk'a kadar uzanan hat olarak gösterilmiştir. Metin, ana taarruz hatlarına ilişkin oldukça ayrıntılı planlamalara yer vermiştir. Harekat planının ana iskeleti oldukça yalındır, Merkez Ordular Grubu'nun mekanize-motorize unsurları cephe hattını yararak hızla Smolensk yönünde ilerleyecek, bu noktadan iki kola ayrılarak güneye ve kuzeye çark edecek, böylece Kızıl Ordu'nun esas kuvvetlerinin geri çekilmesine fırsat bırakmadan kuşatılarak imha edilecekti. Hitler ve kurmayları, Napoleon Bonaparte'ın 1812 seferinde uğradığı hezimeti incelemişlerdi. Rus Orduları Başkomutanı General Mihail İvanoviç Kutuzov, geride Fransızların yararlanabileceği hiçbir ikmal malzemesi bırakmadan ordularının büyük kısmını geri çekerek kuvvetlerini muharebede kaybetmemeyi başarmıştı. Moskova'ya giren Fransız ordusu, kış bastırırken özellikler erzaksızlıkla yüz yüze gelmişti. Napoleon, ordusunu bu şekilde kaybetmemek için geri çekilmek zorunda kalmıştı. Aynı durumu yaşamamak için Hitler, Kızıl Ordu'nun geri çekilmesine fırsat vermemesi gerektiğini düşünüyordu.

Barbarossa Harekatı, Leningrad yönünde kuzeye bir taarruz, sembolik önemi olan Moskova'nın ele geçirilmesi ve ekonomi stratejisi açısından önemli olan Ukrayna gerisindeki petrol sahalarının kontrolünün bir bileşimiydi. Hitler ve generalleri hangi konuların öncelikli olduğu konusunda anlaşamadılar. Oysa Almanya, akaryakıt konusuna ve önceliklerde bir uzlaşma kararına konsantre olmalıydı. Hitler, 1940-1941 yıllarında Barbarossa Harekatı'nın planlanması aşamasında generalleriyle birçok kez tartıştı ve emrini tekrarladı, "Önce Leningrad, ikinci olarak Donets Bölgesi, üçüncü olarak da Moskova." Hitler'in Moskova konusundaki tutumu zaman içinde değişiklik gösterdi ya da öyle görünmek istedi. Harekat planlarını onayladığı 5 Aralık 1941 tarihindeki toplantıda, Moskova'nın önemli olmadığını, esas olanın Sovyetler Birliği'nin yaşam gücünün yok edilmesi olduğunu ileri sürmüştür. Ancak 21 sayılı emrin yayınlandığı 18 Aralık 1941 tarihinde ise, kentin alınmasının, "Kesin bir iktisadi ve siyasi zafer olacağını" belirtmişti. Hitler, uzun süredir istediği doğunun istilası konusunda artık acele ediyordu. Sovyetler Birliği yenilgiye uğratıldığında İngiltere'nin barış isteyeceğine inanıyordu. General Franz Halder günlüğüne, Sovyetler Birliği'nin yenilgiye uğratılmasıyla İngiltere'nin zafer umutlarını yitireceğini not etmiştir.

Almanya'nın Fransa Seferi'nde olduğu gibi doğu seferinde de Alman Generalleri arasında stratejiye ilişkin olarak görüş ayrılığı ortaya çıktı. Geleneksel stratejiye bağlı generaller, Sovyet ana kuvvetlerinin sınırın hemen gerisinde kuşatılıp üzerlerine çullanarak imha etmeyi, ancak bundan sonra Rusya içlerine ilerlemeyi öneriyorlardı. Bu kuşatmalar ve muharebeler sırasında panzer gruplarıyla piyade kolordularının eşgüdüm içinde operasyonlara katılmasını gerekli görüyorlardı. Onlara göre Kızıl Ordu'nun büyük kısmını bu şekilde imha etmeden Rusya içlerine ilerlemek, göze alınmaması gereken riskler getirecekti. Sözcülüğünü büyük ölçüde General Heinz Guderian'ın yaptığı, General Hermann Hoth'un ve birçok zırhlı birlik komutanının da katıldığı görüş ise, panzer gruplarının Moskova yönünde olabildiğince derinliğe ilerlemesi, kızıl ordu birliklerinin kuşatılıp imha edilmesi operasyonlarının geriden gelen piyade kolordularına bırakılması görüşün savundular. General Guderian, panzer gruplarının en azından Dinyeper hattına kadar ilerlemesini istiyordu. Hitler, geleneksel strateji görüşünü benimsedi. Yine de kızıl ordu kuvvetlerinin Dinyeper batısında imha edilmesi hedeflendi. Bu amaçla piyade kolorduları daha kısa erimli, panzer grupları ise daha derin erimli kuşatma operasyonları icra edecekti. Bu şekilde iki strateji bir bakıma bütünleşmiş oldu.

Doğu seferi için tahsis edilen Wehrmacht kuvvetleri üç ordular grubu olarak tertiplendi.

Mareşal Wilhelm Ritter Von Leeb komutasındaki kuzey ordular grubu, Doğu Prusya'dan, harekatın kuzey kanadını örterek, Leningrad genel istikametinde taarruz edecektir. Tali bir taarruz kolu da hafif bir yay çizerek Minsk'in doğusuna ulaşacak şekilde ilerleyecektir. Hitler'in 21 sayılı emrinde Leningrad'ın ele geçirilmesi öngörülmüştü. Kuzey Ordular Grubu'nun bu aşamadan sonraki taarruzları Moskova genel istikametinde olacaktı.


Mareşal Fedor Von Bock komutasındaki merkez ordular grubu, Polonya'dan, Sovyet kesimindeki Brest-Litovsk önlerinden ve devamında Pripyat bataklığı kuzeyinden Minsk - Moskova genel istikametinde taarruz edecektir.


Mareşal Gerd Von Rundstedt komutasındaki güney ordular grubu ise Polonya'nın güney kesiminden, Kiev genel istikametinde iki kol halinde Dinyester ve Dinyeper nehirleri arasından devam eden bir hatta ilerleyecektir. Harekata katılan Romanya birlikleri ise Besarabya'dan Odessa yönünde taarruz edecektir.


Wehrmacht birliklerinin yanı sıra doğu seferi'ne Mareşal Gustav Mannerheim komutasında 18 Fin Tümeni, Mareşal İon Antonescu komutasında 12 Rumen Tümeni, 3 Macar Tugayı, 2 Slovakya Tümeni, daha sonra harekata katılacak olan 3 İtalyan Tümeni, 1 İspanyol Tümeni ve gönüllü birlikler katılacaktır.

Kuzey Ordular Grubu'na verilen görevler, Baltık devletleri üzerinden Leningrad'a yürünecek, Ladoga gölü civarı ve Petsamo nikel madenlari ele geçirilecek, Murmansk demiryolu hattı kesilecek, kuzey denizindeki buz tutmayan Sovyet limanları kontrol altına alınacaktır. Güney Ordular Grubu'nun operatif hedefleri Dinyeper Nehri batısındaki kızıl ordu kuvvetlerinin kuşatılarak imha edilmesi, Ukrayna üzerinden Kiev'e ilerlemek ve Sovyet sanayi üretiminin % 60'ının toplandığı Donets Havzası'nı ele geçirmektir.

Merkez ordular grubu ise Brest-Litovsk'taki Sovyet müstahkem mevzilerini yarmak, Roslavl - Elnya - Smolensk genel istikametinde taarruzu geliştirmek, Kızıl Ordu'nun bu kesimde yeniden tertiplenmesini önlemekti.



ALMAN HAZIRLIKLARI




Harekata başlama tarihi için, hazırlıkların tamamlanmış olacağı 15 Mayıs'tan itibaren karar verilecekti. Lakin hitler, Yugoslavya'da alman muhalifi askeri darbeye ve İtalya'nın Arnavutluk'u işgali karşısında yunan ordularının ilerleyişine müdahale etme kararıyla Balkan Seferi'ne girişilmiş ve Barbarossa Harekatı ertelenmişti. Hemen hemen tüm tarihçiler ve pek çok asker, bu erteleme kararının Barbarossa Harekatı'nın başarısız olmasına yol açtığı görüşündedirler. Ancak bu neden, nedenlerden sadece biriydi. Diğeri ise 1941 yılında Rusya'da ilkbaharın uzun sürmesiydi. Haziran ayında da devam eden yağışlar, ülkenin batısında ana ulaşıma konu olan yolları ağır araçlar için geçilmesi olanaksız hale getirmişti. General Halder de iklim koşullarının 22 Haziran'dan önce elverişli olmadığını belirtmektedir.

Almanlar, Balkan Cephesi'nde savaşın bitmesinden bile önce birliklerini kitleler halinde Sovyet sınırında toplamaya başlamışlardı. Romanya-Sovyetler Birliği sınırına 1941 yılı şubat ayının ilk üç haftasında 680 bin kişilik kuvvet yığılmıştır. Sovyetler Birliği'ne taarruz için 3,5 milyon alman askeri, 1 milyon müttefiklerin askeri Sovyet sınırına toplanmıştır. Sovyet toprakları üzerinde birçok hava keşif görevleri başlatıldı ve sınır boylarına muazzam miktarda malzeme yığıldı. Bu gelişmeler Sovyet yönetimini gafil avlamıştır. Bunun nedeni büyük ölçüde Stalin'in, Molotov-Ribbentrop paktı'ndan sonraki iki yıl içinde Almanya’nın Rusya’ya saldırmayacağını düşünüyor olmasıydı. Diğer yandan Almanya’nın İngiltere ile olan mücadelesinin sonuca erdirmeden ikinci bir cephe açmayacağına inanıyordu. Sadece Stalin değil, neredeyse tüm Sovyet generalleri de bu konuda emindiler, hatta Alman generalleri de. General Guderian anılarında, Doğu'da bir cephe açılacağını öğrendiğinde düş kırıklığına uğradığını yazmaktadır.

Casus Richard Sorge, Alman taarruzunun kesin tarihini Stalin'e iletti. Arne Beurling liderliğindeki İsveçli kriptoanaistler de taarruz tarihine ulaştılar. Fakat Sorge ve diğer istihbarat unsurları, farklı taarruz tarihleri bildirmişlerdir. Öte yandan İngiliz istihbaratının ultra üzerinden elde ettiğin bilgi de Sovyetler Birliği'nin istilasının başlangıç tarihini, birkaç ay öncesinden 22 Haziran 1941 olarak bildirmiştir. İngiltere'nin istilası için hazırlanan iki Alman harekatı da, Sovyet sınırındaki yığınakla ilgili yanıltıcı bilgi olarak kullanıldı. Denizaslanı Harekatı ve Hailisch Harekatı. Norveç'te ve Manş Kanalı sahillerinde sahte hazırlıklar yapıldı. Tüm bunlar, gemilerin toplanması, hava unsurlarının keşif uçuşları tatbikatlarla destekleniyordu. Bu sahte istila planlarının bazı ayrıntıları bilerek sızdırıldı.

Hitler ve generalleri, üç ayrı ordu grubuyla Sovyetler Birliği'nin belirli bazı kent ve bölgelerinin istila edilmesi şeklindeki strateji üzerinde anlaşmışlardı. Esas Alman darbesi, tarihsel istila hattı üzerinde, Napoleon'un Moskova yaklaşımı üzerinde yapılacaktı. Kuzey ordular grubu, Baltık Devletleri üzerinden Rusya'nın kuzey kesimine ilerleyerek Leningrad'ı düşürecektir. Merkez Ordular Grubu Smolensk'e ilerleyecek ve Batı Rusya'nın merkez kesiminden Moskova üzerine yürüyecektir. Güney Ordular Grubu, yoğun nüfuslu ve tarımsal potansiyeli yüksek Ukrayna'ya saldıracak, doğu yönünde ilerlemeyi sürdürmeden önce Kiev'i alacak, doğu yönünde devam ederek Güney Rusya'nın bozkırlarına ve zengin petrol yatakları olan Kafkasya'ya yönelecektir.

Hitler, Oberkommando Des Wehrmacht (OKW) ve çeşitli komutanlıklar, ana hedefler konusunda aynı fikirde değillerdir. Barbarossa Harekatı'nın hazırlıkları sırasında OKW'nin geneli, doğrudan Moskova'ya yüklenilmesini savunuyordu. Fakat Hitler, kuvvetleri Sovyet başkenti civarında toplamadan önce Ukrayna'nın ve Baltık Ülkelerinin zengin kaynaklarını ele geçirmek yönündeki fikrinde ısrar etmiştir. İlk gecikme, harekatın başlangıç tarihinin Mayıs ortalarından 1941 Haziran'ına ertelenmesinde yaşandı. Bu gecikme, Rusya'da o yılki çamur mevsiminin erken başlamış olması nedeniyle, bir bakıma gerekliydi de. Nitekim General Guderina, çok yağışlı bir mayıs ayı yaşandığını, yaptığı keşif gezilerinde Bug nehri ve kollarının Mayıs ayı sonlarında dahi taşkın durumunda olduğunu gözlemlediğini belirtmektedir. Ancak stratejik hedefler üzerinde Hitler ve OKW arasında görüş birliği oluşmadığı için birçok kez zaman kaybedildi.



SOVYET İSTİHBARATININ DEĞERLENDİRMELERİ




Sovyet askeri istihbaratı özellikle Almanya'da oldukça yaygın ve etkili bir haber alma ağı oluşturmuştu. Bunun sonucu olarak Barbarossa Harekatı ile ilgili gelişmeleri de izleyebilmiştir. Sovyetler Birliği Mareşali Andrey Greçko bir yazısında, Barbarossa Harekatı'na ilişkin planın son şeklinden, hitler tarafından onaylanmasından 11 gün sonra yani 26 Aralık 1940 tarihinde haberdar olduklarını belirtmektedir. GRU (Glavnoi Razvedyvatelnoi Upravlenie) başkanı General Filipp Golikov, Stalin'e aralık ayında Hitler'in Sovyetler Birliği'ne saldırmaya karar verdiğini bu belge ve diğer bulgulara dayanarak bildirmişti. Stalin, her belgenin sahtesinin yapılabileceğini ileri sürerek belgeye inanmayı reddetti. General Golikov'dan, Hitler'in blöf yapmadığını, gerçekten doğu'da bir savaşa hazırlanıyor olduğunu kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde saptayabilmek için bir istihbarat sistemi geliştirmesini istedi. General Golikov'un düzenlemeleri gerçekten son derece ince ayrıntılara iniyordu. Öncelikle avrupa'daki koyunları izlediler. Kilit noktalara yerleştirilen ajanlarla Avrupa'daki koyun mevcudu, yetiştirilmesi ve kesimiyle ilgili düzenli bilgi topladılar, koyun eti fiyatlarındaki hareketleri izlediler. Bu çalışmalarla Avrupa'da koyun kesimi konusunda olağandan farklı bir gelişme olup olmadığını görmeyi amaçladılar. Et fiyatları hızla düşerse, kesim miktarı artıyor demektir. Kesimlerdeki artış sadece et arzını değil, aynı zamanda koyun postu arzını da arttıracaktır. Bu da, Alman Ordusu'nun kışlık giyim için büyük çaplı bir hazırlık yaptığını gösterecektir. Öte yandan silahların yağlanmasında kullanılan ve normalde yakılan ya da gömülen bezler Sovyet ajanlarınca gizlice toplandı ve çeşitli yollarla Sovyetler Birliği'ne gönderildi. Bu bezlerdeki yağın analiziyle, daha soğuk iklim için gerekli yağın kullanıma geçilip geçilmediği inceleniyordu. Ayrıca Almanya'da yaygın kullanılan akaryakıt örnekleri de ele geçirildi. General Golikov, Hitler'in Rusya'ya saldırmaya karar verdiğinde Kara Ordusu'nun kışlık giysi, yağ ve akaryakıt ihtiyacını karşılamak zorunda olacağını hesaplamıştı. Ancak Hitler, ordu'yu Rusya'ya, kış şartlarına hazırlamadan taarruza geçti, kış bastırmadan Kızıl Ordu'nun büyük kısmının imha edileceğini ve böylece askeri gücünü yitirerek savunmasız kalan Sovyet yönetiminin çökeceğini öngörüyordu. Sonuçta 21 Haziran 1941 günü yapılan Politbüro toplantısında GRU, Almanya'nın Doğu'da bir savaş için hiçbir hazırlığı olmadığını rapor etti. Aslında, Alman kuvvetlerinin doğu sınırlarında büyük bir asker, silah ve malzeme yığınağı yaptığını, alman tümenlerinin çok büyük bir kısmının numaralarını, komutanlarını ve konuşlanma bölgelerini biliyorlardı. Ancak bu bilgiler, savaşa hazırlık olarak değerlendirilmedi.



SOVYET HAZIRLIKLARI


Sovyetler Birliği'nde aralık ayında generalleriyle bir konuşmasında Stalin, Mein Kampf'ta Hitler'in yazdıklarına değinerek Almanya'nın ülkesine saldıracağını, bu saldırıyı püskürtmeye her an hazır olmaları gerektiğini, Hitler'in Sovyetler Birliği'nin hazır olabilmesi için dört yıla ihtiyacının olduğunu düşündüğünü belirtmiştir. Bu nedenle "Çok daha önce hazır olmalıyız." ve "Savaşı iki yıl daha geciktirmeye çalışacağız." demiştir.

Stalin, kendi istihbarat servislerinin, Almanya’nın saldırmaya hazırlandığı yönündeki pek çok uyarısını dikkate almadı. Diğer yandan İngiliz istihbaratından gelen bu yöndeki bilgileri de, Almanya ile Sovyetler Birliği arasında bir savaş çıkarma girişimi olarak gördü. İngiliz BBC televizyonunca hazırlanan belgesel dizi Battlefield'e göre, Hitler Stalin'e Reich'in doğu sınırlarında toplanan birliklerin batı'dan gelecek bir saldırıdan korunmak amacıyla, uzaklaştırmak için bu bölgede toplandığını anlatmıştır. Bununla birlikte 13 Haziran günü Sovyetler Birliği Londra büyük elçisi İ. M. Mayski, İngiliz Dışişleri Bakanı Anthony Eden'la bir görüşme yapmıştır. Bu görüşmede, yakın gelecekte Sovyetler ile Almanya arasında bir savaş patlak verirse İngiltere'nin Sovyet askeri gücüne nasıl destek olabileceği görüşülmüştü. Üzerinde tartışılan konular İngiliz Hava Kuvvetleri'nin doğrudan operasyonlar düzenlemesi, askeri malzeme satışı ve iki ülkenin savaş gücü ve etkinlikleri arasında eşgüdüm sağlanmasıdır. Bu görüşme, Amerika ve İngiltere ile Sovyetler Birliği arasında gelişecek işbirliğinin bir bakıma ilk adımlarından biri olarak tarihe geçmiştir.

Stalin ve bazı üst rütbeli Sovyet subayları, Hitler'in ne pahasına olursa olsun iki cepheli bir savaştan kaçınacağını düşünüyorlardı. 1. Dünya savaşı'nda Almanya bu hataya düşmüş ve sonuç bir hezimet olmuştu. Dolayısıyla Almanya'nın batı'da, İngiltere ile halen çatışma halindeyken Sovyetler Birliği'ne saldırmayacağını hesaplıyorlardı. Öte yandan Churchill açısından başarı vadeden tek devam yolunun, Amerika'nın daha etkin olarak savaşa çekilerek Almanya'ya batıda bir cephe açılması ile Sovyetler Birliği'nin savaşa katılarak Almanya'ya doğuda bir cephe açması, kısacası Almanya'nın iki cepheli bir savaş içine düşürülmesiydi. Kuşkusuz Stalin, bunu görebiliyordu.

Yine de Sovyetler Birliği, Almanya ile olası bir savaş için hazırlanıyordu. Baltık ülkeleri, Polonya'nın yarısı ve Besarabya ile Kuzey Bukovina'nın Sovyet topraklarına katılmasıyla Stalin Hattı, esasen Sovyetler Birliği’nin Batı’daki en önemli savunma hattı olmasına karşın artık sınırın çok gerisinde kalmıştı. Onun yerine yeni oluşan batı sınırları boyunca, Molotov Hattı adı verilen yeni bir savunma hattı inşasına başlanmıştı. Ancak bu savunma hattı inşası hem oldukça yavaş ilerledi, hem de sınıra bazı kesimlerde oldukça yakın ve gizleme önlemleri alınmadan inşa edilmekteydi. Bu mevziler Alman tarafından rahatlıkla gözlemlendi, ateş noktalarının konumları ve yönelimleri, kısacası ateş sistemi çözümlenebildi. Sonuçta 22 Haziran sabahı, bu koruganların büyük bir bölümü Alman topçusu tarafından kısa sürede bastırıldı. Alman genel taarruzunun başladığı tarihte Molotov savunma hattı henüz tamamlanmamış bir haldeydi.

Stalin, 5 Mayıs 1941 tarihinde Moskova'da askeri akademi mezunlarına yaptığı bir konuşmada, "Almanya ile savaş kaçınılmazdır" demiştir. "Yoldaş Molotov, savaşı iki ya da üç ay ertelemeyi başarabilirse bu bizim için iyi bir şans olur. Fakat siz, birliklerimizin savaşma azmini arttıracak önlemler almayı başarmalısınız." aynı tarihte Sovyet Genel Kurmay Başkanlığı makamında olan General Georgi Jukov da, en olası düşmanın Almanya olduğunu belirten bir genel direktifi tüm askeri karargahlara göndermişti.

Sovyet askeri üst yönetimince, batıda, Almanya ile sınırı olan beş askeri bölgeye bağlı tüm kuvvetler ve Sovyet Donanmasının üç filosu, birinci stratejik kademeyi oluşturmaktadır. Bu tümenler toplamda 170 tank, mekanize, süvari ve piyade tümenidir. Tümenlerin 56'sı batı sınırına oldukça yakın konuşlanmıştı. Geriye kalan 114 tümen ise daha geride bulunmaktaydı. Ancak 13 Haziran 1941 tarihinde, bu birliklerin de sınıra daha yakın konumlara kaydırılması için emir verildi. Diğer askeri bölgelerdeki birliklere de, batı yönünde harekete geçme emri aynı gün verildi. Bu birlik komutanlarına yeni konuşlanacakları yerler hakkında başlangıçta bilgi verilmedi. Örneğin Ural Askeri Bölgesi'ndeki tüm kuvvetler, batı'ya kaydırılmıştır.

Hitler'in ve OKW'nin görüşünün tersine Sovyetler Birliği hiç de güçsüz değildi. Sovyet ekonomisinin 1930'lu yıllardaki hızlı endüstrileşmesi, endüstriyel üretimde ABD’nin ardından ikinci sıraya ulaşmasını sağlamıştı. Bu endüstriyel üretim düzeyi, Almanya'nınkine eşitti. Savaş endüstrisi giderek büyüdü ve savaş öncesi yıllarda ekonomi düzenli olarak savaş endüstrisine yönlendirildi. 1930'lu yılların başlarında kızıl ordu'nun son derece gelişkin bir askeri harekat kuramı geliştirilmişti ve 1936'da sahra yönetmelikleriyle uygulanmaya başlandı.

Taylor ve Proektor'a göre batı bölgelerdeki Sovyet kuvvetleri, Alman ve müttefiklerinin 4,5 milyonluk kuvvetlerine göre 2,6 milyonla zayıf kalmıştır. Sovyetler Birliği'nin silah altındaki kuvvetlerinin toplam sayısı 5 milyondur. Bu kuvvetlerin 2,6 milyonu ülkenin batısında, 1,8 milyonu doğusunda, kalan kısım ise değişik yerlerde konuşlanmış ya da eğitimdedir. Bu rakamlar birinci stratejik kademedeki kuvvetlere ilişkin rakamlardır ve daha dar kadrolu olan ikinci stratejik kademedeki kuvvetleri içermemektedir. Viktor Suvorov, ikinci stratejik kademeyi oluşturan birliklerin 77 tümenlik bir kuvvet olduğunu yazmaktadır. İkinci kademe kuvvetler, 13 Haziran'da aldıkları emirler üzerine ülkenin batı kesimlerine sevk edilmeye başlanmıştı ve Alman taarruzu başladığında halen ileri hatları takviye etmek için ilerlemekteydiler. Cephe hattının bu birliklerce takviyesi, 10 Temmuz'da tamamlanmış olacaktı. Toplam Alman ve müttefik kuvvetleri, genel bir rakamdır. Alman birlikleri olarak 3,3 milyon asker harekata katılmıştır, ama bunların bir kısmı, ilk harekata ihtiyat birlikleri olduğu için katılmamışlardı. Bu arada 600 bin kadar bir kuvvet, Almanya'nın müttefikleri tarafından sağlanmıştır ama çok daha sonra harekatlara katıldılar.

Bu durumda Barbarossa Harekatı'nda kullanılabilir toplam mihver kuvvetleri 3,9 milyonun üzerindedir. Taarruzun başladığı 22 Haziran'da alman kuvvetleri, 29'u zırhlı tümen olmak üzere 98 tümenle cephe boyunca bir üstünlük kurmuşlardı. Birliklerin yüzde doksanı motorize kuvvetlerdi ve Baltık Denizi'nden Karpatlar'a kadar uzanan 1.200 kilometrelik bir cephe hattından taarruz ettiler. Bu genel taarruzun karşısında NKVD sınır birlikleri ve Sovyet 1. Kademe tümenleri yer almıştır. İlk stratejik kademe birlikleri, cephenin hemen gerisinde batı özel askeri bölgesi'nin konuşlanmıştı. Bu ileri kademe birliklerinin, stratejik ikinci kademeyi oluşturan birlikler bölgelerine yerleşmesi tamamlandığında, yani yaklaşık iki hafta sonra taarruz etmesi planlanıyordu. Bu birliklerin % 41'i sınıra yakın biçimde 200 kilometrelik bir şeritte konuşlanmışlardı ve yine kızıl ordu emri gereği bu bölgeye yakın kesimlere akaryakıt, malzeme ve demiryolu vagonları toplandı.

Ayrıca savaş devam ederken seferberlikte kızıl ordu giderek güç kazandı. Bununla birlikte 1941 yılı boyunca süren çatışmalarda Mihver kuvvetlerinin insan gücü yönünden hafif bir sayısal üstünlüğü korunmuştur. Mikhail Meltyuhov'a göre savaşın başlangıcında kızıl ordu toplam personeli 5.774.211'dir. Bu rakamın 4.605.321'i Kara Kuvvetleri, 475.656'sı Hava Kuvvetleri, 353.752'si Donanma, 167.582'si Sınır Muhafızları ve 171.900'ü de NKVD birimleri personelidir.

Ancak bazı önemli silah sistemlerinde Sovyet sayısal üstünlüğü belirgindir. Örneğin tanklarda kızıl ordu'nun büyük bir sayısal üstünlüğü vardır. Bu tarihte kızıl ordu'da, 12.782'si batıdaki beş askeri bölgede olmak üzere 23.106 tank vardır. Harekata katılan Alman zırhlı birliklerindeki toplam tank sayısı ise 3.200 kadardır. Öte yandan yeni kurulan Alman tümenlerindeki araçların çoğu Fransa Seferi'nde ele geçirilen Fransız araçlarıdır ve Doğu'da yapılacak bir harekat için yetersiz nitelikteydi. Batıdaki bu beş askeri bölgeden üçü, mihver taarruz kuvvetlerin karşısında bulunmaktadır. Ancak genel ikmal, bakım ve teyakkuz durumu oldukça zayıftır. Mühimmat ve telsizler yetersizdi. Birçok birlik, esas mühimmat ve akaryakıt stoklarının ötesinde gerekecek bütünleme ikmalini sağlamak için yeterli nakil aracına sahip değildi.

Aslında 1938'den itibaren Sovyet üst yönetimi zırhlı araçları kısmen, piyade destek silahı olarak kullanmak üzere piyade tümenlerine dağıtmışlardı. Ancak kış savaşı deneyimlerinden sonra ve Alman Silahlı Kuvvetlerinin Fransa Seferi'ne dayanan gözlemlerle, Alman zırhlı birlik kavramını geliştirerek kendi silahlı kuvvetlerine uyguladılar ve büyük zırhlı tümenler ve kolordular bünyesinde çok sayıda zırhlı araç toplamaya başladılar. Bu yeniden yapılandırma Barbarossa Harekatı şafağında kısmen tamamlanmıştı. Ayrıca mekanize kolordulara, yapısal güçlerine uygun olarak verilebilir yeterli tankları yoktu.

Wehrmacht'ın toplam 5.200 tankı vardır ve bunların 3.350 adeti Barbarossa Harekatı Doğu Cephesi'ne tahsis edilmiştir. Bu durum Kızıl Ordu'nun tank mevcudunda 1'e 4 düzeyinde bir üstünlüğü olduğunu göstermektedir. En iyi Sovyet tankları olan T-34'ler dünyanın en modern tankları, KV Serisi ise en iyi zırhlı savaş aracıdır. En gelişkin Sovyet tank modelleri T-34 ve KV-1, savaşın başlarında yeterli sayıda mevcut değildi, kızıl ordu zırhlı toplamının ancak % 7,2'si kadardı. Fakat bu 1.861 modern tank, 1.404 alman orta sınıf tankları olan Panzer 3 ve Panzer 4'den teknik olarak daha üstündür. Yine de kızıl ordu'nun böylesi etkili silahların kullanımında, eğitim ve deneyim eksiklikleri yanında, tanklarda telsiz de yoktu.

Ağır silahlardaki Sovyet sayısal üstünlüğü, Alman birliklerinin çok daha iyi durumdaki savaş etkinliği ve eğitim düzeyleriyle telafi edildi. Sovyet Kolordu Komutanları ve diğer üst rütbeli subaylardan çoğu, 1936-1938 yıllarında stalin'in uyguladığı büyük temizlik ile ordudan uzaklaştırılmıştı. Tutuklanan 90 generalden sadece altısı, 180 tümen komutanından 36'sı ve 57 kolordu komutanından 7'si hayatta kalmayı başarabilmişti. Toplam olarak yaklaşık 30 bin kızıl ordu personeli idam edildi. Bundan daha fazlası ise Sibirya'ya sürülerek yerlerine politik olarak güvenilir subaylar getirildi. Beş mareşalden üçü ile kolordu ve tümen komutanlarının üçte ikisi vuruldu. Bu durum daha genç daha az deneyimli subayların büyük birlik komuta kademesine gelmesi gibi bir sonuç doğurdu. Örneğin 1941 yılında subayların % 75'i, bir yıldan az bir süredir bulundukları yerdeydi. Ortalama bir Sovyet Kolordu Komutanı, ortalama bir alman tümen komutanından 12 yaş daha gençti. Bu subaylar inisiyatif almada çok isteksizdiler ve görevleriyle ilgili olarak yeterli eğitimi almış değillerdi.

Uçak sayısında da Sovyet üstünlüğü vardır. Ancak Sovyet uçakları çoğunlukla eski model uçaklardı. Ayrıca Sovyet topçusu, çağdaş ateş kontrol tekniklerinden yoksundu. Harekatın daha ilk günlerinde Sovyet hava unsurlarının, yerdeyken yayılmak yerine yakın konumda düzgün sıralar halinde bulunması, Luftwaffe pilotları için onları kolay hedefler durumuna düşürdü. Dahası harekat öncesinde Sovyet hava sahası üzerinde Luftwaffe'nin yüzlerce keşif uçuşu gerçekleştirmesine karşın, Sovyet Hava Kuvvetleri Alman keşif uçaklarının düşürülmesini yasaklamıştı.

Doğu Cephesi'ndeki savaşın ilk evresinde Sovyet savaş gücü, çağdaş uçaklarının yetersizliği yüzünden ciddi biçimde sınırlandı. Sovyet avcı filolarında çok sayıda çift kanatlı Polikarpov İ-15 ve Polikarpov İ-16 gibi eski model uçaklardan bulunmaktaydı. Sovyet Hava Kuvvetleri'nin başarılı avcı modellerinden MİG-3, LAGG-3 ve YAK-1 gibi modeller 1941'de henüz üretimine başlanmış bir yıldan az süredir üretilmekteydiler. Fakat bu uçaklar da Eylül 1941'den itibaren harekatlara katılmaya başladıklarında, Messerschmitt BF 109 ya da daha sonraki model FW 190 model alman avcı uçakları yanında zayıftılar. Birkaç modelde telsiz vardı, fakat şifresiz kullanıldığı için yeterince işe yaraması sağlanamadı. Sovyet Hava Kuvvetleri'nin Finlandiya ile çatıştığı kış savaşı'nda ortaya koyduğu zayıf performans, Luftwaffe'nin özgüvenini arttırmıştı ve sonuçta sovyet hava sahasına hakim olabildiler. Öte yandan Sovyet Hava Kuvvetleri'nde 1942 ya da Daha sonra beklenen bir Alman genel taarruzu için standart uçuş eğitimleri hızlandırılmıştı. Fakat Sovyet pilot eğitimleri fazlasıyla yetersizdi. Sovyet Savunma Komiserliği'nin 22 aralık 1940 tarih ve 0362 sayılı emriyle uçuş eğitimleri hızlandırıldı ve kısaltıldı. Sovyet Hava Kuvvetlerinin 22 Haziran 1941'de kullanıma hazır durumda 201 adet MİG-3 ve 37 adet MİG-1 uçağı vardı. Lakin sadece dört pilot bu uçakları kullanabilecek eğitimi almış durumdadır.

Kızıl ordu birlikleri bir genel taarruzu karşılamak yönünden hazırlıksız ve dağınıktılar. Herhangi bir çatışma bölgesine sevk edilmelerini kolaylaştıracak ve hızlandıracak nakliye araçları da yeterli sayıda değildi. Kızıl ordu'nun elinde çok sayıda ve etkili toplar olmasına karşın bazı bataryalarda hiç mühimmat bulunmamaktaydı. Topçu unsurlarının çoğunda topları taşımak için gerekli araçlar yoktu. Tank birlikleri ender olarak iyi teçhizatlanmıştı ve eğitim eksikliğinin yanı sıra lojistik destekleri de yeterli değildi. Genel ikmal ve bakım standartları çok zayıftı. Birlikler, mühimmat bütünleme ikmali, yedek akaryakıt stoğu, değiştirme ve ikmal personeli olmaksızın muharebeye sokuldu. Çoğu kez birlikler tek bir çatışmada imha oldular ya da muharebe edemez duruma geldiler. Ordu, büyük zırhlı kolordular içinde tank birliklerinin yeniden düzenlemesi sürecindeydi ve ayrıca dağınık durumdaydı.

Kısacası kızıl ordu 1941 ortalarında kağıt üzerinde Alman Ordusu'na en azından eşit güçte görünmekteydi. Ancak gerçek çok daha farkıydı, yetersiz subay kadrosu, kısmi malzeme eksikliği, ikmal ve bütünleme işlerinde yetersiz nakliye araçları ve zayıf eğitim, kızıl ordu için ciddi dezavantajlar getirmiştir.

Hitler'in Barbarossa Harekatı için gayrı resmi olarak onay vermesinden sadece bir hafta sonra İngiliz istihbaratı ağustos 1940'ta, Sovyetler Birliği'ne genel bir taarruzla ilgili Alman planları hakkında bazı ipuçlarına ulaşmıştı. Stalin doğal olarak İngiltere'den gelen bu bilgiye güvenmedi, Sovyetler Birliği'ni savaşa çekmek için tezgahlanan bir aldatma, bir oyun olduğunu düşündü. Stalin'in kendi istihbarat örgütü de, Amerikan istihbaratı da 1941'in bahar aylarında yakın bir alman genel taarruzu hakkında uyarılar vermiştir. Ancak Stalin bu uyarıları da dikkate almadı. Bir taarruz olasılığını genel anlamda kabul etmekle ve ciddi biçimde hazırlıklar yürütmekle birlikte Hitler'in kışkırtmasına kapılmamaya karar verdi. Ayrıca iki yıl önce imzalanmış olan ve pek de gerçekçi temellere dayanmayan Molotov-Ribbentrop Saldırmazlık Antlaşması'na pek güveni yoktu. Esas olarak da İngiltere'nin Sovyetler Birliği ile Almanya arasında bir savaşı tetiklemek için bu tür söylentileri yaymaya çalıştığına inandı. Sonuç olarak kızıl ordu sınır birlikleri hiçbir zaman teyakkuz duruma getirilmedi. Hatta bazı durumlarda (10 Nisan'da kısmi bir teyakkuz durumu uygulamaya konulduysa da) taarruza ateşle karşılık vermek için yetki gerekmekteydi. Dolayısıyla Alman taarruzu başladığında bu birlikler tamamen hazırlıksız durumdaydılar.

Alman kuvvetleri taarruza geçtiklerinde muazzam bir Sovyet askeri gücü batı sınırlarında toplanmış bulunmaktaydı. Ancak bu kuvvetler, kızıl ordu'daki taktik doktrin değişikliği sonucu oldukça savunmasız bir duruma gelmişlerdi. General Dimitri Pavlov'un teşvikiyle 1938'de diğer uluslarla birlikte hat savunması düzeni benimsendi. Bu savunma düzeninde birlikler, derinliği çok az olan bir hat boyunca yayılır ve ihtiyat bulundurulmaz. Kadroya dahil bir tank unsuruyla takviye edilmiş piyade tümenleri, yoğun müstahkem kuşakları oluşturmak üzere mevzi alacak, koruganlara gömülecektir. Daha sonra Fransa Seferi'nin şaşırtıcı sonucu ortaya çıktı. Fransız ordusu, dünyanın en güçlü ordularından biri sayılmasına karşın altı hafta içinde yenilgiye uğramıştı. Bu konuyla ilgili Sovyet analizi eksik bilgilere dayanıyordu ve Fransa'nın çöküşü, hat savunmasına dayanılması ve zırhlı ihtiyatların eksikliğiyle açıklandı.

Sovyet askeri bölgesi bu hatadan kaçınmak kararındadır. Çözüm olarak bundan böyle piyade tümenleri ağır tahkimli savunma hatlarına gömülmek yerine büyük teşkiller haline getirilecekti. Eldeki tankların çoğu da, her birinde standart olarak 1.031'den fazla tankın olduğu 29 Mekanize Kolordu şeklinde düzenlendi. Almanlar saldırdığında zırhlı öncü kuvvetler, Alman Mekanize Kolordularını vuracak ve imha edecekti. Daha sonra piyade ordularıyla birlikte, yaklaşma yürüyüşündeki savunmasız alman piyade birliklerini yenilgiye uğratacaktı. Ukrayna'daki Sovyet sol kanadı stratejik kuşatma kuvveti olarak güçlüce takviye edilmişti ve Alman Güney Ordular Grubu'nu savaş dışı bıraktıktan sonra Polonya içlerine doğru geniş bir yay çizerek bu kesimdeki birlikleri temizleyecek ve Alman Merkez Ordular Grubu'nun gerisini çevirecekti. Kızıl ordu, kuşatılan Alman Ordularının imhasının ardından Avrupa içlerine yönelen taarruzlara başlayacaktı.



SOVYET TAARRUZ PLANLARI KURAMI


Sovyetler Birliği'ne Alman genel taarruzundan hemen sonra Hitler, kızıl ordu'nun Avrupa'ya saldırmak için geniş çaplı hazırlıklar yapmakta olduğu savını ileri sürmüştür. Böylelikle Alman saldırısını, önleyici bir savaş olarak haklı çıkarmak istemiştir. Savaştan sonra da bu görüş, Wilhelm Keitel gibi bazı Wehrmacht liderleri tarafından da ileri sürülmüştür.

Bu tez, 1980'li yıllarda, bazı olayların dolaylı olarak incelenmesi ve kanıt olarak ele alınmasıyla yeniden kurgulanmıştır. Bu analiz, Mareşal Jukov tarafından önerilen ve Mareşal Aleksandr Vasilevski ve Mareşal Nikolai Vatutin tarafından uygulamaya konulan ve tatbikat görünümü altında gizli bir seferberlikle kızıl ordu birliklerinin batı sınırlarına yığıldığı sonucuna varmaktadır. Kabul edilen operatif hedefler, Almanya'yı müttefiki olduğu ülkelerden, özellikle de Romanya'dan tecrit etmeyi öngörmekteydi. Romanya, sahip olduğu petrol rezervleri dolayısıyla, Almanya'nın savaşı sürdürebilmek için yaşamsal derecede ihtiyaç duyduğu bir kaynak ülke konumundadır.

Viktor Suvorov'a göre Stalin, Hitler'i Batı'ya karşı bir araç olarak kullandı. Suvorov, Hitler'in buradaki rolünü buzkıran olarak tanımlamaktadır. Stalin'in düşüncesine göre Hitler'in Avrupa'ya yönelik saldırgan planları, kendi planına zemin sağlayacaktı. Kapitalist ülkeler kendi aralarındaki çatışmalarda yeterince yıprandığında Sovyetler Birliği Avrupa'ya saldıracaktı. Bu sonuca ulaşmak için Adolf Hitler'e önemli politik destek ve malzeme sağlandı. Bu arada kızıl ordu, Alman işgali altındaki tüm Avrupa'yı özgürleştirmek için hazırlanıyordu. Suvorov da hitler gibi, Alman Barbarossa Harekatı'nın 1941 yılında Sovyet birliklerinin sınırda toplanmasından yararlanan bir önleyici saldırı olduğunu öne sürmektedir. Mihail Meltyuhov gibi bazı kesimler de Suvorov'un, Sovyetler Birliği'nin bir taarruz için hazırlanmakta olduğu tezine karşı çıkmaktadır. Onlara göre her iki taraf da saldırı için hazırlanmaktaydı ama bu, karşı tarafın hazırlıklarına bir tepki olmaktan tümüyle bağımsızdı.

Her ne kadar bu savlar bazı tarihçiler tarafından desteklenmişse ve bazı ülkelerde kamuoyunun da ilgisini çekmişse de, genel olarak batılı tarihçiler tarafından genel kabul görmemiştir.



MUHAREBE DÜZENİ


MİHVER KUVVETLERİ


General Wilhelm Von Leeb komutasındaki Kuzey Ordular Grubu, General Erich Hoepner'in 4. Panzer Ordusu'na eşlik eden iki ordu, 1. Hava Filosu ve Fin ordusundan oluşmaktadır.


General Fedor Von Bock komutasındaki merkez Ordular Grubu, Günther Von Kluge komutasındaki 4. Ordu, General Heinz Guderian'ın Guderian Panzer Grubu, General Adolf Strauss komutasındaki 9. Ordu, bağlısı General Hermann Hoth'un 3. Panzer Grubu ile 2. Hava Filosu'ndan oluşmaktadır.


General Gerd Von Rundstedt komutasındaki Güney Ordular Grubu, Avrupalı müttefik ülke kuvvetlerinden teşkil edilmiş eksik kadrolu üç ordu ve General Paul Ludwig Ewald Von Kleist'in 1. Panzer Grubu ile 5. HAVA Filosu'ndan oluşmaktadır. Eksik kadrolu ordular, birer Macar, Slovak, italyan Kolordusu ile İki Rumen ordusundan oluşmuştur.


Samuel W. Mitcham'ın çalışmasına göre Wehrmacht Doğu Cephesi'ne toplam 148 tümenden oluşan bir kuvvet getirmiştir. Bu tümenlerin 19'u panzer, 15'i de motorize tümendir. Cepheye getirilen silahlar, 3.350 panzer, çeşitli çapta 7.184 top ve havan, 2.770 uçak, 6 bin motorlu araç ve 625 bin attır. Toplam asker mevcudu yaklaşık 2,5 milyondur.

General Guderian ise doğu seferi için 145 Tümen ayrılmış olduğunu belirtirken Wehrmacht'ın toplam tümen sayısından ve dağılımından hareket etmektedir. Guderian'a göre Wehrmacht'ın toplam tümeni 205'tir. Bu tümenlerin dağılımı ise Danimarka'daki bir tümen dahil Batı'da 39 tümen, Norveç'te 12 tümen, Balkanlar'da 7 tümen ve Kuzey Afrika'da 2 tümen. Sonuçta geriye 145 tümenlik bir kuvvet kalmaktadır. Doğu Seferi'ne ayrılan tümen sayısı kaç olursa olsun tarihçiler ve Alman generalleri, Batı'da ve Norveç'te gereğinden çok daha büyük garnizonlar tutulduğu konusunda hemfikirdir. Esasen Wehrmacht'ın elinde 10 panzer tümeni vardır. Fakat Barbarossa Harekatı öncesinde Hitler'in emriyle bu tümenlerden birer panzer alayı alınarak yeni Panzer Tümenleri oluşturuldu. Böylelikle panzer tümenlerinin sayısı 21'e çıkmış oldu. Alman generalleri, panzer tümenlerinin vurucu gücünün böylece zayıflatılmış olduğunu ileri sürerek uygulamaya karşı çıkmaya çalıştı. Ancak Hitler, Rusya'nın geniş arazisi için ve kızıl ordu birliklerinin bu geniş arazide derinliğine hareketlerle kuşatılabilmesinin, daha çok sayıda zırhlı tümen gerektireceğini düşünmüştü. Öte yandan, tümenlerdeki panzer sayısının azaltılmasının, kızıl ordu'nun teknolojik geriliği, panzer tümenlerinde artık hafif tanklar yerine daha gelişkin tankların bulunması ile elimine edileceğini savunuyordu. Gerçekten de panzer birliklerinin bünyesindeki neredeyse tüm PZ-1 ve PZ-2 hafif tanklar, PZ-3 ve PZ-4 orta sınıf tanklarla değiştirilmişti.



SOVYET KUVVETLERİ


Sovyet topraklarına yönelik alman taarruzu 22 Haziran 1941 tarihinde başladığında kızıl ordu, Sovyetler Birliği'nin Avrupa topraklarında dört cephe halinde teşkillenmişti. Sovyet askeri uygulamasında cephe, Alman Kara Kuvvetleri'nde bir ordular grubunun ayarında bir askeri organizasyondur.

Alman taarruzu başladığında Jukov'un emriyle derhal Leningrad askeri bölgesi Kuzey Cephesi'ne, Baltık özel askeri bölgesi kuzeybatı cephesi'ne, batı özel askeri bölgesi batı cephesi'ne ve Kiev Özel Askeri Bölgesi de güneybatı cephesi'ne dönüştürüldü. Odessa Özel Askeri Bölgesi ise 25 Haziran 1941 tarihinde güney cephesi olarak yeniden düzenlendi.

İlk stratejik yönetimler 10 temmuz 1941'de mareşal Kliment Voroşilov komutasında kuzeybatı stratejik yönetimi, Mareşal Semyon Timoşenko komutasında batı stratejik yönetimi ve Mareşal Semyon Budyonni komutasında güneybatı stratejik yönetimi olarak kuruldu.

Kuzeybatı askeri bölgesi kuvvetleri, iki kanattan oluşmuştur. General Markian Popov komutasındaki kuzey cephesi ve General Fyodor Kuznetsov komutasındaki kuzeybatı cephesi idi. Ayrıca Deniz Kuvveti olarak Kuzey ve Baltık Filoları da bu yönetime bağlanmıştır.
Batı askeri bölgesi kuvvetleri, General Grigoryeviç Pavlov'un batı cephesi'nden oluşmaktadır.


Güneybatı askeri bölgesi kuvvetleri, General Mihail Kirponos komutasındaki güneybatı cephesi ile General İvan Tyulenev komutasındaki Güney Cephesi'nden oluşmaktadır. Ayrıca deniz kuvveti olarak Karadeniz Filosu da askeri bölge emrindedir.


Cephe ordularının yanı sıra başkaca altı ordu, Sovyetler Birliği'in batı kesiminde bulunmaktadır. Bu ordular 16. Ordu, 19. Ordu, 20. Ordu, 21. Ordu, 22. Ordu ve 24. Ordu bağımsız birlikler olarak STAVKA ihtiyat grubu olarak ayrılmış ve ihtiyat cephesi olarak teşkillenmişti ve doğrudan doğruya Stalin'e bağlıydılar.



İSTİLA


AÇILIŞ EVRESİ (22 HAZİRAN 1941 – 3 TEMMUZ 1941)


Polonya'daki Sovyet işgalindeki önemli kentler, 22 Haziran 1941 sabaha karşı saat 03:15'te mihver topçusu tarafından yoğun bir ateş altına alındı. Harekatın bu ilk evresinde tarafların güçlerini tam olarak belirlemek güçtür. Alman kuvvetlerine ait rakamların çoğu, Doğu Cephesi'ne tahsis edilen fakat henüz muharebelere girmeyen ihtiyat unsurlarını da içermektedir. Kabaca üç milyon Wehrmacht askeri 22 Haziran'da, onlardan biraz daha az sayıdaki ve sınır bölgesine yayılmış Sovyet askerine karşı harekete geçti. Yaklaşık olarak 3,2 milyon Alman kara askeri muharebeye katıldı ya da doğu seferi için tahsis edildi. Yaklaşık 500 bin Rumen, Macar, Slovak ve Hırvat ve İtalyan askeri Alman kuvvetlerine katıldı. Öte yandan Finlandiya 22 Haziran'da Sovyetler Birliği'ne karşı kendi savaşını başlattı. Finlandiya kuvvetleri Leningrad'a ya da alman ordusunun diğer hedeflerine taarruz etmediği gibi musevi kırımı gibi yıkıcı faaliyetlerde de bulunmadı. Mihver kuvvetleri arasında ayrıca bir İspanyol tümeni de bulunmaktadır. Mavi tümen, falanjist gönüllülerden oluşan bir tümendir. Almanya'nın müttefiklerinin katkısı genellikle daha sonraki aşamalara kadar etkili olmamıştır. Alman taarruzu tam bir sürpriz oldu. STAVKA, Alman birliklerinin sınır boylarına doğru ilerlediğine ilişkin olarak çeşitli raporlarla uyarılmasına karşın ve saat 00:30 dolaylarında sınır birliklerine savaşın yakın olduğu konusunda uyarılma emri vermesine karşın, çok az birlikte zamanında alarm verilebildi.

Luftwaffe keşif unsurları, Sovyet birliklerinin toplanma bölgeleri, geçici ikmal depoları ve havaalanlarının imha edilmesi için belirlenmesinde yoğun bir faaliyet göstermiştir. Luftwaffe esas unsurlarının harekattaki görevi, Sovyet Hava Kuvvetleri'nin etkisiz hale getirilmesiydi. Harekatın ilk gününde bu görev tam anlamıyla yerine getirilemedi. Aslında Sovyet Hava Kuvvetleri uçakları farklı havaalanlarına yaymak yerine toplu olarak tutmaktaydı ve dolayısıyla uçaklar kolay hedef olmaktaydı. Luftwaffe, harekatın ilk gününde 1.489 sovyet uçağını imha ettiğini ileri sürmektedir. Luftwaffe'nin şefi Hermann Göring, söz konusu rakamlara güvenmedi ve kontrol edilmesini emretti. Daha sonra ele geçirilen Sovyet havaalanlarındaki enkaz üzerinde yapıldığı ileri sürülen incelemede, 2 binin üzerinde Sovyet uçağının imha edilmiş olduğu açıklandı. Luftwaffe ise ilk günkü hava çatışmalarında 35 uçak kaybetmiştir. Almanlar, harekatın ilk üç günü içinde 3.100 Sovyet uçağını imha ettiklerini ileri sürmektedir. Gerçekte Sovyet uçak kayıpları daha yüksektir. Rus tarihçi Viktor Kulikov'a göre kayıplar 3.922 düzeyinde olmuştur. Sovyet kayıplarına ilişkin rakamlar ne olursa olsun, sonuç olarak Luftwaffe tüm Doğu Cephesi'nde hava hakimiyetini ele geçirecek ve 1941 yılı boyunca sürdürecek bir üstünlük elde etmiştir. Bu durumda Luftwaffe filolarının büyük bir kısmını kara kuvvetlerinin desteklenmesi için seferber edebilmiştir.

Çeşitli kaynaklarda, Sovyet birliklerinin Alman taarruzuna gereken tepkiyi göstermedikleri, silah kullanmaktan kaçındıkları ileri sürülmektedir. Bu durumun, üst komutanlıklar'dan gelen provokasyona kapılmayın emrine dayandığı iddia edilmektedir. Stalin, alman genel taarruzunun başlarında, bunun gerçek bir taarruz olmadığına inanmıştı. General İ.V. Tyulenev, Alman taarruzunun başlamasından çok kısa bir süre sonra Kremlin'de General Jukov'la görüşmüş, buna ilişkin anılarını daha sonra kaleme aldığı ‘’Üç Savaşı Geçerek’’ adlı kitabında şu şekilde anlatmaktadır. General Jukov kendisine, "Stalin'e haber verdik, ama o her nedense buna inanmak istemiyor, inatla bunun Alman generallerinin prokovasyonu olduğunu düşünüyor." demiştir. Viktor Suvorov, cephelerdeki durumu şu şekilde anlatmaktadır,

"Uçaksavar topları alman uçaklarına ateş etmiyor, Sovyet avcı uçaklarının alman uçaklarını düşürmesi yasak, birinci stratejik kademe askerlerinin elinden mermiler alındı. Öte yandan birçok yerde köprüler atılmadı ve alman kuvvetlerinin eline geçti. Bu yüzden alman kuvvetleri, nehir geçişlerinde zorlanmadılar. Sovyet birlikleri sınır boyunca dağınık halde tertiplenmişlerdi, savunma hazırlıkları yetersizdi.’’

Bununla birlikte Sovyet birlikleri, Alman genel taarruz başladıktan sonra tümüyle savunmada kalmadılar, hatta bazı birlikler üst komutanlık'dan emir almadan taarruza geçti. Kuzeybatı cephesi 22 Haziran sabahı doğu Prusya'daki Tilsit yönünde taarruza kaldırıldı. O günün akşamı STAVKA'dan bu yönde emir gelmiş olmakla birlikte taarruz gün boyu sürmekteydi. Bazı birlikler ve bazı hava unsurları da üst komutanlık'tan gelen emre göre taarruz başlattılar. Batı cephesi, Polonya'nın Suvalki kenti yönünde taarruza geçti. Ayrıca Finlandiya'daki Hanko Deniz Üssü, Finlandiya'ya ait 19 adayı işgal etti. Öte yandan Sovyet Hava Kuvvetleri'ne bağlı uçakların büyük bir kısmı yerde imha edilmiş olmasına karşın bazı filolar savaşın ilk günlerinde belirli hedeflere akınlar düzenlediler. Örneğin Kuzey ve Baltık Donanmalarına bağlı 487 uçak, Finlandiya havaalanlarına, 22 Haziran'da Königsberg'deki askeri tesislere saldırdı. Güneyde ise 26 Haziran'da Romanya'daki petrol tesisleri bombalanmaya başlandı. Birkaç gün süren bombardıman sonucu petrol üretimi yarı yarıya düşmüştür.



KUZEY ORDULAR GRUBU


Alman Kuzey Ordular Grubu karşısında iki Sovyet Ordusu mevzilenmiş durumdadır. Bu kesimde Wehrmacht, 600 tanklık bir gücü olan 4. Panzer Grubu'yla iki Sovyet ordusunun ara hattından taarruz edecekti. 4. Panzer Grubu'nun operatif hedefleri, Leningrad yaklaşımındaki en büyük iki engel olan Neman nehri'ni ve Daugava nehri'ni art arda geçmektir. Alman tank birlikleri bir gün içinde Neman'a ulaşarak 80 kilometrelik bir yarma gerçekleştirdiler. Raseiniai yakınlarında Sovyet 3. ve 12. Mekanize Kolorduları, 300 tankla bir karşı saldırıya girişti. Dört gün süren çatışmalarda Alman kuvvetleri Sovyet birliklerini kuşattı ve imha etti. Kızıl ordu zırhlı birlikleri bu süre içinde yakıt ve mühimmat sıkıntısı çekmekteydiler ve gerektiği gibi koordine olamadılar. Birinci haftanın sonunda Sovyet Mekanize Kolorduları, kuvvetlerinin % 90'nını yitirmişlerdir. Panzer grupları Daugava nehrini Daugavpils yakınlarında geçtiler. Bu aşamada Alman kuvvetleri artık Leningrad'ın vuruş mesafesindeydiler. Ancak ikmal durumunun kötüleşmesi nedeniyle Hitler, piyade birlikleri geriden gelip yetişmesine kadar panzer gruplarının ileri hareketi durdurmalarını emretmiştir. Bu emirle piyade birliklerinin beklenmesi bir haftadan fazla bir zaman gerektirmiş, bu süre içinde Sovyet komutanlığı Leningrad ve Luga nehri kıyılarına takviye kuvvetler getirme olanağı bulmuştur. Litvanya'da 22 Haziran'da başlayan Sovyet yönetimi karşıtı ayaklanma, kızıl ordu birliklerinin bölgedeki durumunu daha da zorlaştırdı ve ertesi gün Litvanya'nın bağımsızlığı ilan edildi. Tahminen 30 bin Litvanyalı isyancı, kendilerine katılan yine Litvanyalı kızıl ordu unsurlarıyla birlikte Sovyet kuvvetleriyle çatışmalara girmiştir. Alman kuvvetleri daha kuzeye ilerlediğinde Estonya'da da Sovyet kuvvetlerine karşı silahlı direniş başlamıştı. Alman 18. Ordu'sunun Finlandiya körfezine ulaştığı 7 ağustos 1941 Estonya savaşı da sona erdi.



MERKEZ ORDULAR GRUBU


Alman Merkez Ordular Grubu'nun karşısında bulunan Sovyet Orduları, 3. Ordu, 10. Ordu ve 11. Ordudur. Sovyet orduları, Bialystok civarında Alman hatlarına uzanan bir çıkıntıda yerleşmişlerdi. Bu bölgenin doğusu Beyaz Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti başkenti Minsk'e uzanmaktadır ve son derece işlek bir demiryolu ve karayolu kavşağıdır. Merkez Ordular Grubu'nun General Heinz Guderian ve General Hoth komutasındaki iki panzer grubunun hedefi, Bialystok cebindeki Sovyet kuvvetlerinin geri çekilmesine engel olarak kuşatmak üzere Minsk'te temas kurmaktı. İki Sovyet Cephesinin ara hattı, 3. Panzer Grubu tarafından cebin kuzeyinde yarıldı ve ilerleyen panzerler Neman'ı geçti. Bu arada daha güneyde Polonya SSCB sınırını oluşturan Bug nehri de 2. Panzer Grubu tarafından, herhangi bir direnmeyle karşılaşılmadan geçildi. Nehrin hemen gerisindeki Sovyet mevzileri çoğu kesimde boştu. Panzer grupları ileri hareketlerini sürdürürken Merkez Ordular Grubu'nun piyade orduları Bialystok çıkıntısındaki Sovyet kuvvetlerine taarruz ettiler ve sonuçta bu bölgedeki kızıl ordu kuvvetleri kuşatıldı.

Moskova başlarda Sovyetler Birliği'nin başına gelen felaketin boyutlarının ağırlığını tam olarak kavrayamadı. Mareşal Timoşenko tüm Sovyet kuvvetlerine genel bir karşı taarruz başlatmaları için emir verdi. Fakat ikmal ve mühimmat depolarının imha edilmiş olması, iletişimin çökmesi nedeniyle birliklerin eşgüdümünde yaşanan sorunlar, taarruzların başarısını engelledi. General Jukov, daha sonra Stalin'in baskısı altında imzalandığı ileri sürülecek olan savunma komiserliği'nin 3 numaralı emrini imzaladı. Bu emirle kızıl ordu'ya bir taarruza başlaması emredilmektedir. Bu emirde birliklere "Suwalki civarındaki düşman gruplarının kuşatılması, imha edilmesi ve Suwalki'nin 26 Haziran'a kadar alınması" ile "Vladimir-Volynia kesimini işgal eden düşman gruplarının kuşatılarak imha edilmesi" ve ayrıca "Lublin bölgesinin 24 Haziran itibarıyla ele geçirilmesi" emredilmektedir. Kızıl Ordu'nun bu karşı taarruz girişimleri başarısız oldu ve birliklerin düzeni bozuldu. Hemen ardından alman taarruzu, bu birlikleri imha etmiştir.

General Hoth'un kuvvetleri kuzeyden yaklaştıkları Minsk'i 26 haziran 1941 tarihinde ele geçirdiler. İleri unsurları kentin doğusuna doğru hareket etti. Haziran'ın 27'sinde 2. Ve 3. Panzer Grupları Minsk'in hemen doğusunda temas kurdular. Sovyet topraklarında 320 km. İlerlemişler ve Moskova'ya olan mesafenin üçte birini geride bırakmışlardı. Taarruzun başladığı Polonya sınırından Minsk'e kadar olan çok geniş arazide, 32 Sovyet Piyade Tümeni, Sekiz Tank ve Motorize Tümen, süvari ve topçu tümenleri kuşatılmıştır. Minsk, 28 Haziran 1941 tarihinde Alman kuvvetlerinin eline geçti. General Hoth ve General Guderian'ın panzer grupları, geride olabilecek en küçük çapta piyade unsurları bırakarak doğu yönünde ilerlemeye devam ettiler. Ancak General Guderian'ın üst komutanı, 4. Ordu komutanı General Kluge, Minsk batısında kuşatılan Sovyet birliklerinin tasfiye edilmesinde her iki panzer grubuna bağlı unsurları kullanmak istiyordu. Hitler de onun görüşünü destekleyince panzer gruplarının ileri hareketi durduruldu.



GÜNEY ORDULAR GRUBU


Cephenin güney kesiminde Alman taarruzu Sovyet 5. Ordu, 6. Ordu ve 26. Ordu üzerine olmuştur. Bu kesimde Sovyet komutanlığı daha hızlı tepki gösterdi, sonuç olarak Alman taarruzu başlangıçta daha azimli ve kararlı bir direnişle karşılaştı. Alman piyade orduları, bu Sovyet ordularının ara hat kesimlerinde taarruz ederken 1. Panzer Grubu'nun 600 tanktan oluşan öncü unsurları, Brody'yi hedef alarak sağ kanattan 6. Sovyet ordusu üzerinden taarruz etti. Sovyet Mekanize Kolorduları, 1.000 tanklık bir kuvvetle 26 Haziran'da Alman 1. Panzer Grubu'na yönelik bir karşı taarruz başlattı. Barbarossa Harekatı'nın en sert çatışmaları arasında yer alan bu çatışmalar dört gün boyunca sürmüştür. Her ne kadar sonuçta alman kuvvetleri üstün gelmişse de bu galibiyet 1. Panzer Grubu'na ağır kayıplara mal olmuştur.

Batı Ukrayna'daki son önemli Sovyet tank kuvvetlerinin muharebeye sokulmasıyla girişilen bu karşı taarruzun başarısız olması üzerine bölgedeki kızıl ordu kuvvetleri, Alman kuvvetlerinin baskısı altında stratejik geri çekilmeye geçerek savunma durumu almıştır. Harekatın ilk haftası sonunda üç Alman Ordular Grubu, harekatın ana operatif hedeflerine ulaşmıştı. Ancak Minsk ve Bialystok civarındaki geniş kuşatmalarda Sovyet birlikleri halen direnmeye devam ediyorlardı. Bu kuşatmaların direncini kırmak, kuşatma çemberlerini daraltma alman kuvvetlerine kayda değer kayıplara mal oluyordu. Yine de bazı kızıl ordu birlikleri kuşatma çemberlerini yararak çekilmeyi başardılar. Kızıl ordu kayıplarıyla ilgili olarak 600 bin ölü, yaralı ve tutsak olarak genel bir tahmin yapılmaktadır. Sovyet Hava Kuvvetleri'nin Kiev üzerindeki uçak kaybı ise 1.561'dir. Savaş çok parlak bir taktik zaferle sonuçlanmıştı. Ancak Alman kuvvetlerini Moskova'ya daha erken bir genel taarruzdan uzaklaştırmıştı ve Alman ilerlemesini 11 hafta geciktirdi. General Kurt Von Tippleskirch, "Ruslar bir savaş kaybetti fakat bir askeri sefer kazandı" diye yazmıştır.



İKİNCİ EVRE, SMOLENSK TAARRUZU (3 TEMMUZ 1941 – 2 EKİM 1941)


Moskova radyosu, 3 Temmuz sabahı Stalin'in bir seslenişini yayınladı. Stalin:


"Yoldaşlar, vatandaşlar, kardeşler, orduda ve donanmada savaşanlar, size sesleniyorum arkadaşlar"


diye başlayan konuşmasında, tüm Sovyet halklarını istilaya karşı savaşmaya çağırmış, işgal edilen bölgelerde partizan faaliyetlerinin örgütlenip harekete geçirilmesini, geri çekilme durumunda düşmanın yararlanabileceği hiçbir şeyin geride bırakılmamasını, taşınmasını ya da imha edilmesini emretmiştir.

Daha ağır ilerleyen piyade tümenlerinin kuşatılan Sovyet birlikleri bölgelerine ulaşması ardından 3 Temmuz'da Hitler, panzer birliklerinin doğu yönünde ilerlemeye kaldıkları yerden devam etmeleri için onay vermiştir. Ancak bir yandan Rusya'nın yaz yağmurlarının neden olduğu çamur, diğer yandan sertleşen Rus direnişi, panzer birliklerinin ileri harekatını yavaşlattı. Bu gecikme Sovyet Üst Komutanlığı'nın Alman Merkez Ordular Grubu'na karşı büyük kuvvetlerle karşı taarruzlar düzenlemesi için zaman sağlamıştır. Yine de 11 Temmuz tarihli alman savaş bildirisi, sadece kuzey ve merkez ordular grubu kesimlerinde 329 bin tutsak alındığını, 1.800 top, 3.340 zırhlı araç ele geçirildiğini bildirmektedir. Ayrıca 89 kızıl ordu tümeninin, tümüyle ya da kısmen imha edilmiş olduğunu ileri sürmektedir.

General Guderian'ın sol kanadı, Dinyeper'i savunulmayan üç noktadan 10 Temmuz ve 11 Temmuz 1941 tarihlerinde geçti. Kanatlarına yönelen şiddetli taarruzlara karşın Smolensk yönünde ilerlemeyi sürdürerek 16 Temmuz 1941 günü kenti ele geçirdi. Merkez kesim ise 20 Temmuz'da Desna'ya ulaşarak Elnya'yı işgal etti. Merkez Ordular Grubu'nun en uç hedefi, doğudan Moskova'ya gelen ana ulaşım hatları üzerindeki, bu yüzden Moskova'nın giriş kapısı sayılan Smolensk'tir. Smolensk yaklaşımı, daha önceden var olan bir savunma hattında mevzi almış altı Sovyet ordusu tarafından tutulmaktadır. Sovyet kuvvetleri 700 tank tarafından desteklenen bir karşı taarruzla 3. Panzer Ordusu'na 6 temmuz'da saldırdı. Alman savunması çok büyük güçte bir hava üstünlüğünün yardımıyla sürdürülmüş ve kızıl ordu taarruzlarını püskürtmüştür. 3. Panzer Ordusu Sovyet karşı saldırısını püskürttükten sonra Smolensk'e kuzeyden ilerlerken 2. Panzer Ordusu da Dinyeper nehrini geçerek kente güneyden ilerledi. Bu iki taarruz kolu arasında kalan Sovyet Orduları bulundukları bölgede tuzağa düşmüş oldular. Panzer birlikleri 26 temmuz'da kuşatmayı tamamladı ve 180 bin kızıl ordu askerini tutsak aldı. Ancak 10 gün süren çatışmalar sırasında 100 binden fazla asker, Alman kuşatma kıskacından kurtulup moskova yönünde çekilmeyi başarmıştır.

Smolensk Muharebesi'nin sonuçlandığı tarihlerde Amerikan Times Dergisi, "Hitler'in kızıl ordu'yu yok edeceğini" okurlarına ilan etti. Oysa bu tarihe kadarki Alman kayıpları 28 bini ölü olmak üzere 390 bindir. Alman ordularının Polonya'ya taarruz ettiği tarih olan 1 Eylül 1939 tarihinden Barbarossa Harekatı'nın başladığı 22 Haziran 1941 tarihine kadarki sürede, Polonya, Norveç, Fransa, Kuzey Afrika, Balkanlar, tüm bu bölgelerdeki savaşlarda kayıpların toplamı bu rakama neredeyse eşittir. Her ne kadar bu tarihe kadar tutsak alınan Sovyet savaşçılarının toplamı 700 bin kişiyi bulmuşsa da alman kayıpları, seferin başındaki kuvvetin yüzde on birinin bulmuştur. Bununla birlikte Sovyet yönetimi insan kaynaklarını seferber edebiliyordu. Kuzeyde, Temmuz ayı sonunda kızıl ordu ölüleri arasından kadın savaşçılara da rastlanmaya başlanmıştır. Harekatın dördüncü haftası dolduğunda Alman komutanlığı, Sovyet gücünün tehlikeli biçimde hafife alınmış olduğunu fark etti. Alman birlikleri, beklenen stratejik hareket serbestisine ulaşamadan başlangıç ikmal stoklarını tüketmişlerdi. Bütünleme sağlamak için harekat yavaşlatıldı. Yavaşlamayla sağlanan zaman, stratejinin yeni duruma uyarlanması için kullanılacaktı. Kuşatmalardan çok sayıda Sovyet askerinin kurtulması, Hitler'in harekatın başarısına olan inancını sarsmıştı. Bu aşamada Hitler, Sovyetler Birliği'nin, ekonomik alanda indirilecek bir dizi darbeyle yenilebileceğini düşünmeye başlamıştır. Bu ekonomik darbeler, savaşı sürdürmek için gerekli olan endüstriyel kapasite alanında olmalıydı. Bunun için güneyde önemli endüstri merkezleri olan Harkov ve Donets havzasının ve daha ilerde Kafkasya'nın petrol alanlarının alınması gerekmektedir. Ayrıca yine önemli bir savaş endüstrisi merkezi olan Leningrad'ın da kısa sürede alınması gerekmekteydi. Öte yandan Hitler, kuzeyde Finlerle temas kurmaya da önem veriyordu.

General Fedor Von Bock ve harekata katılmış olan diğer generallerin hemen hemen hepsi, harekata Moskova yönünde devam etmekten yanaydılar. Düşman başkentini ele geçirmenin psikolojik öneminin yanında, Moskova'nın ülkenin en önemli bir ulaşım - iletişim kavşağı olması ve savaş endüstrisi tesislerinin büyük bölümünü barındırması da göz önünde bulunduruluyordu. Asıl önemlisi, alman istihbarat raporlarına göre kızıl ordu'nun büyük kısmının Moskova dolaylarında toplanmış olmasıydı. Ancak Hitler, general Guderian'a üst komutanı General Von Bock'u atlayarak, Merkez Ordular Grubu'na bağlı panzerlerin, Moskova yönünde ilerleyişi geçici olarak durdurarak kuzeye ve güneye kaydırılması yönünde emir vermiştir.



ÜÇÜNCÜ EVRE, GÜNEY VE KİEV (2 EKİM 1941 – 5 KASIM 1941)


General Halder'in de aralarında bulunduğu bazı generaller, Moskova'da ve Moskova önlerinde toplanmış olan kızıl ordu kuvvetlerini çevirerek imha etmek için de Moskova yönündeki taarruzun sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Hitler ise kızıl ordu'nun Moskova gerisine genel bir geri çekilmeye geçmesinden çekiniyordu. Napoleon da doğrudan Moskova'ya yönelmiş, general Kutuzov da Rus ordularını geriye çekmişti. Hitler'e göre harekatı kanatlara çevirmenin bu yönden de ek bir kazanımı olacaktı. Moskova üzerindeki ağır tehdit yüzünden şimdi kızıl ordu birlikleri orada toplanacak, yeniden Moskova'ya dönüldüğünde bu birlikler kıskaca alınabilecekti. Dahası, Sovyet ihtiyatları bu bölgeye akmaktayken cephenin güneyindeki ve kuzeyindeki harekatlar kolaylaşmış olacaktı. Hitler bir bakıma "Düşmanın dikkatini bir yöne çekerek başka yönden saldırmak" istemektedir. Daha sonra cephenin güney ve kuzeyinden ileri hareketle Moskova'nın kıskaca alınması düşünülüyordu. Burada Hitler'in yapmak istediği devasa ölçekte bir Cannae Muharebesi tipinde operasyondu.

Bu çerçevede hitler, 19 Temmuz'da bir emir yayınlayarak harekatın ana eksenini değiştirmişti. Bu emre göre Merkez Ordular Grubu cephesinden iki panzer grubu alınacak, General Guderian'ın birlikleri Kiev bölgesindeki Sovyet kuvvetlerinin kuşatılması için güneye, general Hoth'un birlikleri de Moskova - Leningrad bağlantısını kesmek için kuzeye çevrilecektir. Merkez ordular grubu emrinde sadece Moskova yönünde ilerlemeye devam edecek piyade unsurları bırakılacaktır. Ancak bu manevranın uygulanması için Desna doğusundaki (Smolensk - Roslavl) Sovyet birliklerinin imha edilmiş olması gerekiyordu. Ne var ki bu operasyonlar beklenenden uzun sürdü, Sovyet direnmesi ve karşı taarruzları nedeniyle operasyon ancak Temmuz ayı sonlarında tamamlanabildi. Bundan sonra da zırhlı birliklerin onarım ve bakımı için bir süre ayrılması gerekiyordu. Halen tartışmalar ve zırhlı birliklerin dinlenme süresi devam ederken General Halder ve Mareşal Brauchitsch 19 Ağustos'ta, hedefin Moskova olması gerektiği yönünde bir muhtırayı Hitler'e verdiler. Hitler bunu da geri çevirdi ve Ağustos'un 21'inde panzer gruplarının güney ve kuzeye çark etmesini öngören önceki emrini yeniledi. Ağustos ayında cephenin güney kesimindeki bazı gelişmeler endişe yarattı ve bir bakıma Hitler'in kararının yerinde olduğu fikri uyandırdı. Güney Ordular Grubu'nun sol kanadında şiddetli bir kızıl ordu taarruzu başlamıştı. Pripyat Bataklığı'ndan taarruza geçen güçlü Rus Süvari birliklerinin bu saldırısının yanı sıra General Walter Von Reichenau'nun 6. Ordu'sunun Kiev önlerinde durdurulması kritik bir durum yaratmıştı.

Bu arada Temmuz ayı ortalarında Alman birlikleri Pripyat Bataklığı'nın güneyinde, Kiev'e birkaç kilometre yaklaşmışlardı. Uman civarında üç Sovyet ordusu, Alman 17. Ordu'sunun doğu yönündeki taarruzu ve 1. Panzer Ordusu'nun güneye ilerlemesiyle bu iki alman kuvveti arasında tuzağa düşmüştür. Alman piyade kuvvetleri cebi daraltırken tanklar da kuzeye çark ederek Dinyeper'i geçtiler. Bu arada Merkez Ordular Grubu'ndan ayrılan 2. Panzer Ordusu, 2. Ordu sağ kanadında olmak üzere Desna Nehri'ni geçti. İki panzer ordusu bu hareket tarzıyla dört Sovyet Ordusunu ve diğer iki ordunun bazı bölümlerini tuzağa düşürmüş oldu.

Leningrad'a son taarruz için 4. Panzer Ordusu, Merkez Ordular Grubu'ndan tanklarla takviye edildi. Alman 18. Ordu'su ve Estonyalı partizanlar orman kardeşleri, Sovyet kuvvetlerini atarak Peipus Gölü'ne ilerledi ve Alman 16. Ordu'su 8 Ağustos'ta kuzeydoğudan taarruz ederek Sovyet savunmasını yardı. Ağustos ayı sonunda 4. Panzer Ordusu Leningrad yönünde 48 kilometrelik bir girme sağlamıştı. Bu arada Fin kuvvetleri Ladoga Gölü'nün her iki yanında ilerleyerek kış savaşı öncesi Sovyet-Fin sınırına ulaştılar.

Bu aşamada Hitler, tutsak alınmayarak kentin imhasını emretmiştir. Bu emrin ardından 9 eylül 1941 tarihinde Kuzey Ordular Grubu, Leningrad'a nihai taarruza başladı. On gün içinde 11 kilometre Gibi bir ilerleme sağladılar. Ancak son on kilometrelik ilerleme çok yavaştı ve kayıplar da yüksekti. Hitler'in Leningrad'la ilgili tutumu bu evrede değişmiştir. Leningrad'a taarruz edilmemesini, kentin açlığa mahkum edilmesini emretmiştir. Bu tutum değişikliğinde Moskova'ya yapılacak nihai taarruz için Kuzey Ordular Grubu emrindeki bazı zırhlı unsurların merkez ordular grubu emrine alınması kararı da etkili olmuştur.

Moskova taarruzunun başlayabilmesinden önce Kiev Harekatı'nın sonuçlanması gerekmektedir. Güney Ordular Grubu, Dinyeper üzerindeki köprübaşlarından kuzeye ilerlerken Merkez Ordular Grubu'nun yarısı da Kiev civarındaki Sovyet kuvvetlerinin gerisine doğru güneye taarruz etti. Kiev civarındaki Sovyet birliklerinin kuşatılması 16 eylül 1941 tarihinde gerçekleştirildi. Sovyet kuvvetleri tanklar, toplar ve hava bombardımanlarıyla ezildi. On gün süren şiddetli çatışmaların sonrasında almanlar, 600 binin üzerinde kızıl ordu askerinin tutsak alındığını iddia ettiler. Gerçek kayıplar 452.720 erat ve subay, 3.867 parça top ve havandır. Sovyet 5., 21., 26. Ve 37. Orduların 43 tümeni savaş dışı kalmış oldu.



DÖRDÜNCÜ EVRE


Barbarossa Harekatı'nın en kritik evresi, Ekim ayı yağmurlarının yol açtığı çamur nedeniyle zaten ikmal sorunları yaşandığı bir dönemde geldi. Merkez Ordular Grubu'na Moskova yönünde ilerlemek için emir verildi. Üç ordular grubunun hem teşkilat yapısında hem de operatif görevlerinde değişiklik yapıldı. Kuzey Ordular Grubu, bünyesinden önemli ölçüde Merkez Ordular Grubu'na birlik aktarılırken, Leningrad kuşatmasını tamamlaması, çemberi daraltması ama kenti almaması görevleri verildi. Güney Ordular Grubu'ndan ikisi panzer, biri motorize tümen olmak üzere üç tümen Merkez Ordular Grubu'na kaydırıldı ve Kırım, Harkov ve Rostov yönünde taarruz emri verildi. Kuvvetlerin büyük bir bölümü Merkez Ordular Grubu'nda toplandı. Bu kuvvetler 46 Piyade Tümeni, 15 Panzer Tümeni, 9 Mekanize Tümen, 6 İnzibat Tümeni ve bir Süvari Tümeni olmak üzere 1,5 milyonluk bir kuvvet haline getirildi.

2. Panzer Tümeni'nin 38. Panzer Pioneer Abteilung unsurları Kremlin'in kulelerini görecek kadar ilerlediler. Bulundukları mevki, Lobnya'nın hemen güneyindeki demiryolu hattıydı ve Moskova'ya 16 kilometre mesafedeydi. Moskova Muharebesi'nde başkenti savunan kızıl ordu birlikleri, daha iyi ikmal koşullarından yararlanıyorlardı ve Sibirya'dan gelen taze tümenlerle takviye edilmişlerdi. Sonuçta Alman birliklerini Moskova önlerinden geri atmayı başardılar. Aynı kış şartları altındaydılar ama en azından giysi yönünden daha iyi teçhiz edilmişlerdi. Bununla birlikte aynı şekilde buz ve kar kaplı arazide ulaşım yaptılar, aynı derecede donmuş toprakta siper kazdılar, kullandıkları akaryakıtın donma derecesi aynıydı. Sovyet karşı saldırılarının büyük bölümü, Moskova'ya en yakın konumdaki Alman Merkez Ordular Grubu Cephesine yönelmiştir.

Kiev Muharebesi'nden sonra artık kızıl ordu'nun Alman kuvvetleri karşısındaki sayısal üstünlüğü kalmamıştı. Daha da kötüsü Sovyet ordularının kullanılabilir durumda eğitimli yedek birlikleri de yoktur. Moskova savunması için Stalin 83 tümende 800 bin kişilik bir kuvvet toplamıştı. Fakat gerçekte etkin olabilecek kuvvet 25 tümenin üzerinde değildir.

Moskova'ya doğrudan yönelen Alman taarruzu olan Tayfun Harekatı 2 ekim 1941 tarihinde başlatıldı. Ancak daha önce General Erich Hoepner'in 4. Panzer Grubu, Kuzey Ordular Grubu emrinden alınarak General Kluge'nin emrine verilmiştir. Merkez Ordular Grubu cephesi karşısında iyi düzenlenmiş bir dizi savunma hattı sistemi oluşturulmuştu, ilk savunma hatları Viazma civarında, ikinci savunma hatları ise Moskova bölgesindeydi.

Oryol'un güneyinden, Sovyet ana savunma hatlarının 121 kilometre Güneyinden 2. Panzer Ordusu tarafından başlatılan taarruz, Sovyet savunması için tam bir sürpriz oldu. Üç gün sonra alman 2. Ordu'su batıya saldırırken Panzerler Bryansk'a ilerledi. Sovyet 3. Ve 13. Ordu'su kuşatılmış oldular. Kuzeyde 3. Ve 4. Panzer Ordusu Viazma üzerine taarruz ederek Sovyet 19. Ordu, 20. Ordu, 24. Ordu ve 32. Ordu'yu tuzağa aldı. Moskova savunmasının ilk hatları dağılmıştır. Kuşatılan 673 bin Sovyet askeri almanlar tarafından esir alındı. Alman saldırısının başlangıcından beri tutsak edilen Sovyet askeri personelinin toplam sayısı üç milyonu bulmuştur. Moskova savunmasında 90 bin kişi ve 150 tank kalmıştır.

Moskova yönündeki taarruzda 3. Panzer Ordusu 13 Ekim 1941 tarihinde Moskova'ya 140 kilometre mesafeye ulaşmıştır. Bunun üzerine Moskova'da olağanüstü durum ilan edildi. Tayfun Harekatı'nın neredeyse başlarından beri hava durumu kötüleşmekteydi. Bölge sürekli yağış altındaydı ve ısı düşmekteydi. Asfaltsız olan yollar kısa sürede çamur batağına dönüştü. Bu olumsuz koşullar, Moskova yönündeki Alman ileri hareketini günde 3 - 3,5 kilometreye kadar düşürdü. İkmal durumu da hızla kötüleşti. Alman yüksek komutanlığı 31 Ekim'de, ordular yeniden düzenlenirken Tayfun Harekatı'nı durdurma emri verdi. Bu duraklama Sovyet Yüksek Komutanlığı'na daha iyi bir ikmal durumu sağlamak, mevzilerini toparlamak ve yeni ihtiyat kuvvetleri düzenlemek için zaman sağlamıştır.

Havanın giderek soğumasıyla (General Kış Hazretleri) 15 Kasım'da toprak donmaya başlayınca Alman saldırısı yeniden başladı. Birliklerin ilerlemeye başlamış olmasına karşın ikmal durumunda bir gelişme olmamıştı. Alman ilerlemesi karşısındaki Sovyet savunması 5., 16., 30., 43., 49. Ve 50. Ordulardan oluşmaktadır. Alman planı, 3. Ve 4. Panzer Ordularının öncülüğünde Moskova Kanalı'nı geçerek Moskova'yı kuzeydoğudan kuşatmak şeklindedir. Tula yönünde taarruz eden 2. Panzer Ordusu Moskova'ya güneyden ilerleyecekti. Bu iki kanattan yapılacak ileri hareketin ara hattından gelişebilecek bir Sovyet karşı taarruzu için 4. Panzer Ordusu merkezden taarruz edecekti. İki hafta boyunca akaryakıt ve mühimmat eksikliğiyle ve her şeyi göze alan saldırılara karşın Moskova yönündeki ilerleme adeta sürünür gibiydi. Ancak güneyde 2. Panzer Ordusu durduruldu. Sibiryalı birliklerle güçlendirilmiş oluşan Sovyet 49. Ordu ve 50. Ordu ile şiddetlenen Sovyet karşı taarruzları 22 Kasım'da 2. Panzer Ordusu karşısında beklenmedik bir başarı kazandı. Ancak 4. Panzer Ordusu Sovyet 16. Ordu'sunu geri atarak Moskova Kanalı'nı geçmeyi başardı ve kuşatma manevralarına girişti.

Alman 258. Piyade Tümeni'ne bağlı bazı birlikler 2 Aralık'ta Moskova'ya 24 kilometre kadar sokulmayı başardılar. Bulundukları noktadan Kremlin'in kuleleri görünüyordu. Ancak hemen sonra kışın ilk kar fırtınası başladı. Alman doğu orduları, kış koşullarına göre teçhiz edilmiş değildi. Soğuk ve hastalığın yol açtığı kayıplar, muharebe kayıplarından daha fazla idi ve son üç haftada ölü ve yaralı olarak kayıplar 155 bini bulmuştu. Bazı tümenler muharip güçlerinin yarısını yitirmişlerdi. Aşırı soğuk, silahlar ve teçhizatta ciddi sorunlara neden olmuştur ve Luftwaffe, kara birliklerine gereken hava desteğini sağlayamadı.

Başarı şansı kalmadığı anlaşılınca taarruzun durdurulmasına ve tüm birliklerin Kaluga - Viyazma hattına çekilmesine karar verildi. Ancak son anda Hitler 4. Ordu için "4. Ordu tek bir adım bile çekilmeyecektir." emrini verdi. Bu karar, bir yandan 4. Ordu'nun sağ kanadı açığında bulunan general Guderian'ın Tula civarındaki ağır kayıplar vermiş kuvvetlerinin geri çekilebilmesini sağlamıştır. Kızıl ordu karşı taarruzları bu birlikleri bir anda Oka nehri gerisine atmıştı. Öte yandan 4. Ordu'nun sol kanadındaki General Hoepner'in birlikleri de kuşatılma tehdidi altındaydı.

Son takviyelerle Moskova bölgesindeki kızıl ordu kuvvetleri yarım milyonu bulmuştu ve 5 Aralık'ta genel bir karşı taarruz başlatan Sovyet birlikleri, Alman kuvvetlerini yer yer 320 kilometre geri atmayı başardılar. Sovyetler Birliği'nin istilası için girişilen bu harekatta alman kayıpları 250 bin ölü ve 500 bin yaralıyı bulmuştur. Bu kayıpların büyük bölümü Ekim ayı başlarından itibaren uğranılan kayıplardı. Öte yandan Waffen-SS kayıplarının yanı sıra Almanya'nın müttefiklerinin, örneğin Macaristan, Romanya ve Fin kayıpları bilinmemektedir.



GÜNEY, STALİNGRAD VE MAYKOP


Hitler, Merkez Ordular Grubu'na Moskova'ya yeniden taarruz için emir verdiğinde Güney Ordular Grubu için de bir harekat planı belirlemişti. Kiev bölgesinde kızıl ordu'ya indirilen darbe zaten çok ağır bir darbeydi. Ardından harekat ağırlık noktası Moskova'ya yönelince STAVKA, başkentin savunması telaşına düşecekti. Güneyde girişilecek bir operasyonun daha kolay olacağı düşünülmekteydi. Hatta, harekata katılan kuvvetlerin sol kanadının 650 kilometre Boyunca açık kalacağı dahi önemsenmedi. Güney Ordular Grubu Cephe Hattı 1 Eylül itibarıyla Kabaca Novgorod - Dnipro - Kırım Kıstağı hattında uzanmaktadır. Hitler'in Mareşal Gerd Von Rundstedt'e verdiği hedefler, bu hat üzerinden hareket ederek, ilk etapta Voronej - Rostov hattına ulaşmak, buradan sol kanadıyla Don Nehri'ni geçip Stalingrad'a, sağ kanadıyla da Rostov üzerinden Maykop'a taarruz etmekti. Ancak STAVKA, Moskova'ya da güney kesime de yeni tümenler getirmeyi başardı. Mareşal Von Rundstedt'in sol kanat birliği olan 6. Ordu, Kursk'u geçtikten sonra durduruldu. Hemen güneyindeki 17. Ordu bu nedenle ilerleyemedi. Sonuçta en güneydeki taarruz kolunu oluşturan General Von Kleist'in 1. Panzer Ordusu, Sovyet kuvvetlerinin açıkta kalan sol yanına yönelttikleri karşı taarruzlarla durduruldu. Bununla birlikte 3. Panzer Kolordusu, 22 Kasım'da Rostov'a girdi. Fakat şiddetli kızıl ordu taarruzları sonucunda kenti 28 kasım'da tahliye ederek 80 kilometre Batıdaki mevzilere çekilmek zorunda kaldı. Alman kuvvetlerinin Rostov’dan çekilişi, bu çaptaki ilk geri çekiliştir. İleri harekattaki bu sonuçlara karşın Mareşal Von Rundstedt'in 11. Ordu'su, Sivastopol ile Kerç Yarımadası'nın doğu ucu hariç, Kırım Yarımadası'nı ele geçirmeyi başardı.



BAŞLANGIÇTAKİ SOVYET YENİLGİSİNİN NEDENLERİ


Kızıl ordu, mihver kuvvetlerin sürpriz saldırısına hazırlıklı değillerdi ve 1941 yılında ağır bir yenilgiye uğradı. Öte yandan alman silahlı kuvvetleri 1941 yılına kadar giriştiği savaşlarda, özellikle Yıldırım Savaşı (Blitzkrieg) konusunda işe yarar bir deneyim birikimi oluşturmuştu. Ayrıca Alman kuvvetleri, hareketlilik, düşman kuvvetlerini imha etme ve kusursuz iletişim üzerine bir doktrine sahipti. Öte yandan düşük zayiatlı zaferlerin süreceği konusundan güven duyuyorlardı.

Buna karşın Sovyet silahlı kuvvetleri, sevk ve idarede, eğitimde ve hazırlık konusunda yetersizdiler. Sovyet üst yönetiminin savaş konusundaki planlaması esas olarak Almanya'nın 1942'den önce saldırıya geçmeyeceği öngörüsüne dayanmaktaydı. Mihver saldırısı başladığında yeni düzenlemeler, umut verici fakat henüz denenmemiş silahlar ve teçhizat, muharip birliklere yeni verilmeye ya da uygulanmaya başlanmıştı. Zırhlı kuvvetlerdeki tankların önemli bir bölümü hafif sınıf tank olan BT Serisi tanklardı, zor arazi koşullarında sorun yaratmaktaydılar. Zaten bunların büyük bir bölümü yerinde terk edilmek zorunda kalındı. Orta sınıf T-34 ve ağır sınıf KV-1 tanklar, zırhlı kolordulara yeni yeni verilmeye başlanmıştı.

Sovyet birliklerinin çoğu, Polonya'nın bir bölümünün, Baltık Devletleri'nin ve Besarabya'nın işgaliyle yeni oluşan batı sınırları gerisinde toplanmıştı. Yeni sınırların oluşmasıyla birlikte Stalin Hattı terk edilmiş, yeni sınırlarda yapımına başlanmış olan Molotov Hattı'nın yapımı da ağırdan alınmaktaydı. Dolayısıyla sınır bölgesindeki kızıl ordu birliklerinin yeterli savunma düzeni yoktu ve Alman saldırısında, ilk bir hafta içinde bu birliklerin büyük kısmı yenilgiye uğrayıp imha edildi. İlk birkaç hafta içindeki Sovyet savunmasındaki taktik hatalar bir felakete neden oldu. Stalin Hattı'nın ve önündeki tampon bölgenin tasfiye edilmiş olması daha derinlerde savunmayı güçleştirdi. Kızıl ordu, iç kesimlerde savunma yapmak durumuna geldiğinde Stalin Hattı'nın örtüsünden ve ateş gücünden yararlanamadı. Wehrmacht kuvvetleri de böylesi bir savunma hattı önünde kuvvet kaybetmekten, belki de durdurulmaktan kurtulmuş oldu. Stalin'in emirleriyle savunmanın zaafa uğratılmasına bir başka örnek Dinyeper Filotillası'dır. Dinyeper nehrinin orta ve aşağı kesimlerinde faaliyet gösterebilecek durumdaki bu filotilla emrinde değişik tonajda 120 savaş gemisi ve 150 mm.lik topu olan 8 zırhlı duba, kendi hava gücü, sahil topçu bataryaları ve uçaksavar bataryaları bulunmaktaydı. Bu filotilla daha sonra Stalin'in emriyle tasfiye edildi. Öte yandan Dinyeper üzerindeki köprülere yerleştirilmiş, köprüyü onarılamayacak şekilde havaya uçuracak mayınlar da söküldü. Sadece Dinyeper üzerindeki değil, tüm köprüler korumasız kalmıştır. Pek çok köprü, Alman zırhlı birliklerince sağlam olarak ele geçirildi ve köprü geçişlerinde hemen hemen hiç kayba uğranılmadı.

Başlangıçta kızıl ordu, kendi gücünü abartma hatasına düşmüştü. Sovyet Mekanize Kolorduları, Alman zırhlılarını karşılayamadıkları gibi, Luftwaffe'nin hava taarruzlarıyla ağır kayıplara uğradıktan sonra pusuya düşürüldüler ve imha edildiler. Sovyet tankları, yetersiz bakım ve deneyimsiz tank mürettebatı yüzünden ciddi sıkıntılar çektiler. Arızalar dolayısıyla korkunç kayıplar verdiler. Yeterli yedek parça ve kamyon olmaması da ikmal sisteminin çökmesine yol açtı. Öte yandan Luftwaffe'nin hava akınları, sınıra yakın bölgelerdeki ikmal depolarına -ki çok fazla ikmal malzemesi bu depolara getirilmiş bulunuyordu- ölümcül ikmal sorunları yarattı. Piyade tümenlerinin tahkimatlarda mevzilenmemiş olması yıkımlara yol açtı. Tanklar ve motorize unsurlar olmadan mihver güçlerin hareketli savaşını karşısında durulamazdı.

Öte yandan birinci stratejik kademeyi oluşturan 114 tümen ve ikinci stratejik kademeyi oluşturan 77 tümen, Alman genel taarruzu başladığında batı sınırlarına yaklaşmak üzere hareket halindeydi. Savaş patlak verdiğinde bu tümenler hareket halindeyken savaşa yakalandılar. Bir kısım teçhizat, tanklar da dahil olmak üzere yerinde terk edilmek zorunda kalındı. Her türden 940 bin ton askeri malzeme, Temmuz ayı başında yollardaydı. Dahası, askeri bölge depolarındaki seferberlik stokları da savaştan önce batı sınırlarına yakın askeri bölge depolarına taşınmıştı.

Stalin'in emriyle, Alman panzerlerinin kolayca yardığı savunma mevzilerinden çekilmek ya da teslim olmak yasaklamıştı. Böyle olunca panzerler yine ikmal hatlarını kesip Sovyet ordularını çevirerek imha ettiler. Ancak daha sonra Stalin, birliklerin geride yeniden gruplanmak, derinlikte savunma düzeni almak ya da karşı taarruz için geri çekilmelerine izin verdi. Aralık 1941'e gelindiğinde 2,4 milyon kızıl ordu erat ve subayı Almanlara teslim olmuştu. Artık Sovyet kuvvetleri Moskova'nın dış mahallelerinde savaşmaktaydı. Bu savaş esirlerinin büyük çoğunluğu açlık, hastalık ve sağlıksız yaşam koşulları sonucu yaşamlarını yitirdiler.

Mihver kuvvetlerin Barbarossa Harekatı'nın planlanan hedeflerine tam olarak ulaşmada başarısız olmasına karşın Sovyetler Birliği'nin uğradığı büyük kayıplar, Sovyet propagandasında değişikliğe neden olmuştur. Almanya'ya karşı düşmanlıkların ortaya çıkmasından önce Sovyet hükümeti, kızıl ordu'nun çok güçlü olduğunu ifade ediyordu.

Suvorov'a göre kızıl ordu daha kalabalık ve daha iyi teçhiz edilmişti. Aslında, Mihver'e karşı kendi sürpriz saldırı hazırlığı içindeydiler. Esas hedef olarak Romanya'daki petrol alanları belirlenmişti. Görüşlerinin doğrulanması için De alman istilasının başlamasından iki hafta sonra, 6 temmuz 1941 tarihinde başlayan Sovyet operasyonu olan, Thunderstorm Harekatı'nı göstermektedir. Alman saldırısının başladığı 22 haziran 1941 tarihine kadarki Sovyet savaş öncesi planlamalarını inceleyen Rus tarihçi Boris Sokolov kızıl ordu'nun, taarruz planları çerçevesi içinde üstlendiği karşı taarruzların ve daha sonrasında Sovyet ordusunun savunma operasyonlarında savunmaya yönelik planlamanın olmadığını, sonuçta tüm bunların bir bakıma doğaçlama yapıldığını ve sonuçta devasa yenilgilerin ortaya çıktığını belirtmektedir.

Ayrıca iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri düzenleyen antlaşmalar çerçevesinde Almanya'ya yapılan büyük miktarlardaki Sovyet hammadde ihracatının, başlardaki Alman başarısı üzerinde önemli etkisi olmuştur. Bazı önemli ürünlerdeki Sovyet ihracatı olmasaydı üç buçuk ay içinde, Ekim 1941'de bu mallara ilişkin Alman stokları tükenmiş olurdu. Sovyetlerden yapılan ithalat olmasa, harekatın daha ilk günü Almanya kauçuk ve buğdayda ciddi sıkıntı içinde olurdu. Dört temel malın Sovyetler Birliği'nden ithalatı ile harekatta başarı şansı görebilmiştir.



ALMAN BAŞARISIZLIĞININ NEDENLERİ


Alman ordularının 1941 yılının sonlarına doğru sürekli baskı altındaki durumunun ciddiyeti, kızıl ordu'nun artan gücü ve Alman güçlerinin etkinliğini kısa dönemde ciddi biçimde sınırlayan faktörler nedeniyleydi. Bu faktörlerin başında kuvvetlerin aşırı yayılmış yerleşimi, ciddi bir ulaşım sorunları yumağı ve tümenlerin çoğunda, kayıpların bütünleme eratı ile karşılanmamış olması, diğer deyişle tümenlerin çoğunun gücünün zayıflamış olması yatmaktadır. 1941 yılının Eylül ayı başlarında kendini gösteren piyade açığı hiçbir zaman giderilmedi. Doğu'daki savaşın devamında Wehrmacht'ın piyade ve destek hizmeti personeli açığı kronik hale geçmiştir. Napoleon'un Rusya Seferi'ne benzerlikler dikkat çekicidir. Mareşal Von Kleist'in harekatın genel niteliği hakkındaki yorumu çok net olarak durumu aydınlatmaktadır. Askeri tarihçi Basil Liddell Hart'la savaş sonrasında yaptığı görüşmede,


"Zafer ümitleri büyük ölçüde istilanın Rusya'da bir politik ayaklanma yaratacağı beklentisi üzerine inşa edilmişti. Uzun sürecek bir mücadele için hazırlıklarımız yoktu. Her şey sonbahardan önce kesin sonucun elde edileceği fikri üzerine inşa edilmişti" demektedir.



Pek çok kaynakta başarısızlığın nedenleri, Alman generallerinin değerlendirmelerine dayanmaktadır. Genellikle Rusya yağmurları, kışı, Hitler'in hatalı kararları ve ikmal sorunları. İkmal sorunlarının bir bölümü dışındakiler, kızıl ordu için de geçerliydi. Pek az kaynakta, Rusya'nın neredeyse sınırsız kaynaklarından, rejime ölümüne bağlı kadroların büyüklüğünden, diğer deyişle insan faktöründen söz edilir.

Alman tarafında planlama, Sovyetler Birliği'in seferberlik potansiyelini doğru değerlendirememişti. Hali hazırda eğitimli olan birliklerin tümünün hızla savaşa sürülmesi olan birincil seferberlikle ilgili olarak tahmin edilen tümen sayısı, gerçekte var olanın yarısıydı. Ağustos ayı başlarında imha olunan orduların yerini yenileri almıştı. Bu durum tek başına dahi, Barbarossa Harekatı'nın başarısızlığı anlamına geliyordu. General Halder Ağustos ayı ortalarında günlüğüne "200 Tümenle karşılaşacağımızı sanmıştık fakat daha şimdiden 360 tanesini tanımladık" diye yazmıştı. Aslında Sovyet yönetimi sürekli olarak yeni tümenler donatıp cepheye sürdü. Bunun sonuçlarını Mareşal Rundstedt ifade ediyor, "Bir güç imha edilir edilmez yolumuz yeni gelen bir güç tarafından tıkanıyordu." esas stratejik açılım, kızıl ordu'nun büyük kısmının Dinyeper batısında imha edilmesiydi. Ancak Sovyet yönetiminin yeni birlikler çıkarabilmesi, bu stratejik açılımı işlemez hale getirmekteydi. Bu bağlamda, Sovyetler Birliği'ne sadece batıdan yönelen bir istila girişiminin, savaşı eninde sonunda ve kaçınılmaz olarak bir yıpratma savaşına götüreceği ortadadır. General Halder, günlüğüne yazdığı bir ifadede kızıl ordu'nun bu açıdan durumunu çok net ifade etmişti "Her defasında hayran olunacak bir şekilde kendilerini yeniden yaratan Rus kuvvetleri..."

Wehrmacht yönünden, ikmal eksiklerini tamamlamak için gereken bir aylık süre içinde ancak sınırlı hedefli operasyonlar söz konusu olabilirdi. Öte yandan savaşı tamamlamak için, çamur mevsiminin başlamasından önce sadece altı hafta kalmıştı. Diğer yanda kızıl ordu, çok büyük de olsa kayıplarını giderebileceğini ve sağlam bir güç olarak halen ayakta olduğunu göstermiştir. Görece eğitimli birliklerden oluşan tümenler savaşlarda kaybedildi ama yeni tümenler onların yerini aldı. Kızıl ordu, savaş süresince her ay ortalamada yarım milyon kişiyi silahaltına almıştır. Sovyet askeri bölgesi, ülkenin uzak yörelerinden farklı etnik gruplardan yeni ordular kurmak ve eğitmek konusunda yeterince etkin olabilmiştir. Savaşın en kritik ilk altı ayında Sovyetler Birliği'nin ayakta kalabilmesini sağlayan, çoğu kez düşük eğitimli ve yetersiz donanımlı olsa da seferberliği hızla sağlayabilme ve sürdürebilme becerisiydi. Alman planlamasında gerçekçi olmayan, düşmanın gücünü yanlış değerlendirmeydi. Gerçekte Moskova'daki Alman Askeri Ateşesi General Köstring, Sovyet askeri gücü hakkında daha gerçekçi bilgiler iletmekteydi ama Hitler bunları göz ardı etme eğilimindeydi.

Ayrıca Sovyet istihbaratının elde ettiği bilgiler, Japonya ile savaş olasılığının söz konusu olmadığını ortaya koymuş, böylece ülkenin doğu kesiminde fazlaca birlik bulundurma gereği ortadan kalkmış, kış savaşı için daha iyi eğitimli ve donanımlı bu birlikler batıya kaydırılabilmişti.

Alman Yüksek Komutanlığı, Sovyetler Birliği yönetiminin ülke genelindeki etkinliğini doğru hesaplayamadı ve bu konuda ağır bir hesap hatasına düştü. Almanlar Sovyet Komünist rejiminin çürük bir yapıda olduğunu, güçlü bir darbeyle hemen çökeceğine inanmışlardı. Bu bağlamda kısa sürede erişecekleri bir zafer umuyorlardı. Gerçekte Sovyet sistemi esnek ve şaşırtıcı biçimde uyum sağlayabilir olduğunu kanıtladı. Başlardaki ezici yenilgiler karşısında Alman ilerlemesiyle tehdit edilen Sovyet endüstrisi dağılmamayı başardı. Bu kritik fabrikalar, usta işçileriyle birlikte demiryolları üzerinden Alman işgal bölgesinin gerisine taşındı ve yeniden kurularak üretime geçti. Hammadde kaynaklarının kaybedilmesine ve işgalin yarattığı keşmekeşe karşın Sovyet yönetimi, savaş cihazının gereksinme duyacağı büyük çapta üretimi yapabilecek çok sayıda askeri fabrika kurmayı başarmıştır. Sovyet yönetimi hiçbir zaman çökme tehlikesi içinde olmadı ve tüm savaş boyunca Sovyet savaş gücü üzerinde sıkı bir kontrolü sürdürebildi.

Almanlar savaş esirlerine acımasız davrandı ve Sovyet halkı üzerinde vahşi bir işgal kurdu. Bu işgal tutumu Sovyet halkı içinde derin bir kin oluşturdu. Almanlara karşı duyulan bu kin, Sovyet halkının batılı toplumlarda görülmemiş bir özveriyle çabalamalarını sağladı. Almanlar, Sovyet halklarını da hafife almışlardı. Alman askeri yönetimi, Sovyet askerini yeteneksiz, ortalama bir Sovyet vatandaşını da alt-insan olarak gördü. Kızıl ordu'nun mücadelesindeki yırtıcılık alman askerini şaşkına çevirdi. Sovyet sivillerinin dayanıklılık düzeyi Alman planlamacılarının hesaba katmadığı kadar yüksekti, yaşanılan tüm güçlüklere dayandılar, savaşmaya ve çalışmaya devam ettiler. Ayrıca Sovyet ekonomisinin teknik ve üretim kapasitesi, Almanların tahmin ettiklerinin üzerindeydi.

Savaşın başladığı kurak yaz aylarında Alman kuvvetleri ilk haftalarda kızıl ordu'nun büyük bir bölümünü imha etmeyi başardılar. Askeri bir harekat için uygun iklim, sert sonbahar ve kışa döndüğünde kızıl ordu toparlanmaya, Wehrmacht ise sendelemeye başladı. Alman savaş mekanizması uzun süren bir seferi ikmal yönünden desteklemekte yeterli olamadı. En basitinden hedeflerine ulaşmak için tüm orduya gereken akaryakıt stokları oluşturulamadı.

Bu durum alman ikmal birimleri tarafından harekatın başlamasından bile önce öngörülmüştü, ancak bu konudaki uyarılar dikkate alınmadı. Tüm alman planı, kızıl ordu'nun beş haftanın sonunda çökmesi nedeniyle doğu'daki kuvvetlerinin stratejik olarak hareket serbestisi kazanacağı hesabına dayanmaktadır. Sadece bu durumda mevcut ikmal koşullarının, birkaç mekanize/motorize birliğin yenilmiş olan Sovyet devletinin topraklarının işgalini tamamlamak için gereksinme duyacağı akaryakıtı sağlamaya yeterli olacağı düşünülüyordu.

Alman tankları ve piyade birlikleri ilk hafta sonunda 480 kilometre İlerlemişlerdi, fakat ikmal hatları fazlasıyla zorlanıyordu. Sovyet demiryolu hatları, avrupa standartlarından daha geniş aralıklı olduğu için, yeterince Sovyet lokomotif ve vagonu ele geçirilene kadar ikmal işlerine yaramayacaktı. Ancak hiçbir zaman yeterince lokomotif ve vagon ele geçirilemedi. Sonuç itibarıyla ikmal malzemesi eksikliği, yıldırım savaşını yavaşlattı.

Alman lojistik planlaması Sovyet demiryolu ulaşım ağı konusunda fazla iyimserdi. Eski doğu Polonya kara ve demiryolu ağı konusu yeterince biliniyordu, ama daha doğuya gidildikçe bilgiler sınırlıydı. Harita üzerinde uygun görünen yollar gerçekte stabilize ya da henüz planlama aşamasında olan yollardı.

Birleşik devletler muharebe etütleri enstitüsü tarafından 1981 yılında yayımlanan bir belgede, Hitler'in planlarının sert kış koşulları daha başlamadan önce başarısızlığa uğradığı sonucuna varılmaktadır. Hitler, çabuk bir zafer kazanılacağı konusunda kendinden öylesine emindi ki Sovyetler Birliği'nin kış koşullarında da muharebe etmek için hiçbir hazırlık yapmadı. Alman doğu cephesi kuvvetleri, harekatın ilk beş ayının sonunda 734 binden fazla kayba uğradı. Harekatın başlangıcında 3,2 milyon olan kuvvetlerin bu kaybı, % 23'e ulaşmaktadır. Alman levazım Generali Eduard Wagner, 27 kasım 1941 tarihinde durumu şu şekilde rapor etmiştir. "Hem personel hem de malzeme olarak kaynaklarımızın sonunda gelmiş bulunuyoruz. Yoğun kış koşullarının getirdiği tehlikelerle karşı karşıyayız."

Alman kuvvetleri Sovyetler Birliği'nin ağır kış koşulları ve yetersiz ulaşım şebekesiyle başa çıkmak için hazırlıksızdı. Sonbaharda Wehrmacht'ın ilerlemesi yavaşladı. Rusya'nın batı kesiminde arazi yazları tozlu, sonbaharları yapışkan çamurlu ve kışları da yoğun biçimde karla kaplıdır. Alman tankları zayıf çekişleri ve dar palet aralığıyla çamur zeminde zorlandılar. Buna karşın yeni kuşak Sovyet tankları olan T-34 ve Kv Serisi tanklar daha geniş palet aralığı ile imal ediliyordu ve bu koşullarda harekete daha uygundu. Alman ordularında nakliye ve topçu hareketlerinde 600 bin Doğu Avrupa cinsi iri atlar kullanıldı. Bu hayvanlar, bu iklime yeterince iyi uyum sağlayamadı. Kızıl ordu ise daha küçük Asya cinsi atlar kullandılar. Bu hayvanlar da iklime daha iyi uyum sağlıyorlardı. Hatta toynaklarıyla buzlu zemini kazıp yabani otlar bulabiliyorlardı.

Alman birlikleri 1941 yılının sert kış ve sonbahar koşullarına büyük ölçüde hazırlıksızdı. Ekipman böylesi kış şartlarına göre hazırlanmıştı fakat ciddi biçimde zorlanan ulaştırma ağı bu malzemeyi cephelere taşıyamadı. Konuyla ilgili birçok kaynakta birliklerde sıcak tutacak kıyafet sıkıntısı çekildiği, bazı askerlerin -30 derecenin altına düşen koşullarda giysilerinin altına gazete kağıtları yerleştirerek soğuktan korunmaya çalıştığı belirtilmektedir. Ancak General Guderian'ın anılarında tanımladığı durum, tüm bunların abartılı olduğu izlenimi vermektedir. Guderian, 1941 yılı ekim ayı ortalarıyla ilgili olarak, askerlerin üzerinde Rus giysileri olduğunu, Alman askeri olduklarının sadece kokartlarından anlaşılabildiğini belirtmektedir. Buna göre kışlık giysi sıkıntısı, daha çok kızıl ordu tutsakları için söz konusu olmuştur. Diğer taraftan kışlık giysi olarak en azından bazı unsurlar Almanya'daki ikmal merkezlerinde vardı. Ancak Hitler, ister istemez kapasitesi zaten sınırlı olan ikmal hatlarının, bunların yerine akaryakıt ve mühimmat için öncelikli olarak kullanılmasını emretmişti.

Alman silahları soğuktan arızalandı. Yağlar bu düşük sıcaklık için uygun değildi, motorlar arızalandı, silahlar gerektiği gibi çalışmadı. Bir tankın ana silahındaki donmuş yağı bıçakla temizlemek gerekiyordu. Sovyet birlikleri soğuk iklim konusunda deneyimli olmaları nedeniyle daha az ciddi sorunlarla karşılaştılar. İniş yapmış uçakların motorlarının soğumaması için battaniyelerle sarmak yoluna gidildi. Hafif yağ kullanıldı. Alman tankları ve zırhlı araçları, yakıtın katılaşmasını önleyecek antifriz eksikliği nedeniyle zaman zaman çalışamadı.

Çok yaygın bir inanış, sert Rus kışının kar yağışı, derin çamur üstüne düşmeye başladığında tüm askeri hareketliliğin durduğu yönündedir. Gerçekte bu faktörler yüzünden askeri hareketlilik yavaşlamıştı ama daha çok Alman tarafında. Kızıl ordu 1941 yılının Aralık ayında başlattığı karşı saldırılarla bazı bölgelerde 160 kilometre İlerleme sağlayarak Rus kışında bile hareketli savaşın sürdürülebildiğini kanıtladı.

Sert kış koşulları kendini ortaya koymaya başladığında Hitler, Moskova'dan çekilen Napoleon'un uğradığı yıkımla karşılaşmaktan endişe ediyordu. Bu yüzden ordularına, Sovyet taarruzlarına meydan okurcasına mevzilerini savunmalarını emretti. Bu dur ya da öl emri olarak bilinir. Bu emir, alman kuvvetlerinin bir bozguna uğramalarını engelledi. Fakat bu uğurda ağır kayıplara da katlandılar.

Tüm bu yorumların yanında farklı görüşler de vardır. William Sherer, Alman belgeleri üzerinden yaptığı çalışma sonucu yayımladığı üç ciltlik kitabında, “Ama bugün artık iyice anlaşılıyor ki alman yenilgisinin başlıca nedeni hava değildi. Kızıl ordu askerlerinin teslim olmamakta gösterdikleri azim e direnmeydi." yorumunu getirmektedir.



HAREKAT SONRASI


Moskova Muharebesi'nin çabuk bir zafer getirmemesi üzerine tüm Alman planlarının revize edilmesi gerekmiştir. Kızıl ordu'nun 1941 kışında sürdürdüğü karşı taarruzlar her iki taraf açısından da yüksek kayıplara yol açtı ve sonuçta Sovyet kuvvetleri, Moskova üzerindeki tehdidi de ortadan kaldırmış oldu. Alman istilasının bu başarısızlığına karşın Sovyetler Birliği de askeri gücünün büyük kısmını yitirmiş bulunuyordu. Bu durum, Alman Yüksek Komutanlığı'na 1942 yazında Mavi Durum (Operation Case Blue) olarak geniş çaplı bir genel taarruz başlatma olanağı verecektir. Bu harekat, Bakü bölgesindeki petrol sahalarını hedef alacaktır. Bu genel taarruz da sonuçta Barbarossa Harekatı gibi başarısız oldu. Başlangıçta nüfus yoğunluğunun düşük olduğu çok geniş araziler ele geçirildiyse de nihai operatif hedefler olan Stalingrad ve Kafkasya'da yenilgiye uğranıldı. Savaşın bu aşamasından itibaren Sovyet ekonomisinin ve çok geniş insan kaynaklarının etkisi kendini hissettirmeye başladı. Artık Sovyet ekonomisi Alman ekonomisinden çok daha geniş çaplı olarak uzun süreli bir yıpratma savaşına uyum sağlamıştı. Son Alman genel taarruzunun yol açtığı Kursk Savaşı da Sovyet kazanımıyla sonuçlandı. Üç yıl boyunca yoğun çatışmaların ardından Alman kuvvetleri fazlasıyla yıpranmıştı ve 1944 yılının yaz aylarında kızıl ordu'nun giriştiği on bir genel taarruzla kesin sonuçlu yenilgilere uğradı. Bu yenilgiler, bir dizi kızıl ordu zaferiyle Alman kuvvetlerinin Berlin'e gerilemelerine yol açtı. Berlin ise 8 Mayıs 1945 tarihinde düştü.



1941 - 1942 KIŞI


Moskova önlerinde ağır kayıplar verilerek uğranılan yenilgi üzerine Alman generalleri, güvenli bir kış hattına çekilme görüşündeydi. Fakat Hitler hiç beklenmedik bir emir verdi. "Ordu tek bir adım bile ricat etmeyecektir. Herkes olduğu yerde duracak ve savaşacak." Alman generalleri tarafından başta gizli bir hınçla karşılanan bu emir, daha sonra Hitler'in askeri dehası olarak görülmüştür. Kısa ya da uzun mesafede bir hatta çekilmek, hele ağır kış şartları altında, hele hele birbiri ardı sıra gelen amansız kızıl ordu taarruzları altında, kısa sürede bir genel ricata, hatta bozguna dönüşebilir, sonuç Napoleon ordusunun yaşadığı felakete dönüşebilirdi.



Gerçekten de kızıl ordu, alman cephesinde her ne kadar derin girmeler sağladıysa da, yaramamıştır. Ulaşım hatlarının geçtiği kentlerde alman kuvvetleri tutunabilmeyi başardı. Ama Kızıl Ordu bu girmeleri, bir kuşatmaya dönüştürecek biçimde lojistik yönden destekleyemedi. Alman savunmasının lojistik olarak desteklenmesinde ulaşım hatları da çoğu kez yeterli olmamış, Luftwaffe'nin havadan ikmali gerekmiştir. Bazı durumlarda bir kolordunun tüm ikmalinin havadan yapılması gerekmiştir. Bir kolordunun ikmal malzemesi gereksinimi günlük 200 tondur ve bunun için 100 uçuş, çoğu kez 100 uçak gerekmektedir. Bu denli zor kış koşulları, kaçınılmaz olarak uçak ve personel kayıplarına yol açtı. Bu kayıplar Luftwaffe'yi, General Tippelskirch'in ifadesiyle mahvetti. Öte yandan cephe gerisindeki partizan grupları faaliyete geçmişlerdi. Luftwaffe her ne kadar başlangıçta Sovyet hava gücünü büyük bir kısmını daha yerde imha etmişse de, hava üstünlüğünde harekatın daha ileri evrelerinde tam olarak yararlanamadı. Başlarda tam bir hava hakimiyeti kurulmuştu. Kızıl ordu birlikleri hava desteğinden tümüyle yoksundu ve Luftwaffe'nin akınlarına karşı tam anlamıyla savunmasızdı. Bununla birlikte ordular ilerledikçe yeni havaalanları kurulamadı ve giderek daha gerilerde kalan hava üslerinden kara operasyonlarına destek olmada etkin olunamadı. Öte yandan Sovyet cephesi gerisine devamlı olarak yeni filolar getirildi.

Tayfun Harekatı'nın başarılı olamayacağı anlaşıldığında Alman birliklerinin Tula - Viyazma hattına çekilmesine izin verilmiş, ancak 4. Ordu yerinde kalmıştı. Hitler'in bu kararının sonrasında bu birliklerin durumu daha da kritik bir hal aldı. Kızıl ordu'ya bağlı bir süvari kolordusu, 4. Ordu'nun sağ yanından derin bir girme sağladı. General Günther Blumentritt şunları anlatmıştır, "Tam da bizi hiçbir şeyin kurtaramayacağını düşündüğümüz sırada Ruslar kuzeye dönüp arkamıza sarkacak yerde batıya doğru devam ettiler." Hitler, 4. Ordu'nun da geri çekilmesine 4 Ocak 1942 tarihinde onay vermiştir.

Cephenin merkez kesiminde kızıl ordu taarruzlarının derinlemesine icra edilmesi Alman savunması için cephe hattını fazlasıyla uzattı. Tümenler, genelde 35–40 kilometrelik bir cephe hattını tutmak zorundaydılar. Kritik bölgelerde bu mesafe 15 – 25 kilometreye düşüyorsa da yine de 1. Dünya savaşı cepheleriyle karşılaştırıldığında fazlasıyla uzundu. Ancak, hafif piyade silahlarındaki teknik yenilikler ve hareketli birliklerin varlığı durumu dengeledi. Mekanize piyade ve tanklardan kurulu küçük müfrezeler bile, savunmada bir gedik açılması durumunda, yarmanın genişlemesine fırsat vermeden gediği kapatabiliyordu.

Alman üst kademe komutanları kademesinde de önemli değişiklikler olmuştur. Alman orduları Başkomutanı Mareşal Walther Von Brauchitsch, 10 aralık 1941 tarihinde görevinden alındı ve 19 aralık'ta emekli olduğu ilan edildi. Hitler, yerine bir atama yapmadı, silahlı kuvvetler başkomutanlığı'nın yanı sıra Alman Orduları'nın Başkomutanlığı'nı da üstlendi. Öte yandan merkez ordular grubu komutanı mareşal Von Bock’un mide sancıları aralık ayında, muhtemelen yaşanan olayların da etkisiyle artmış ve görevden çekilmişti. Yerine 4. Ordu komutanı General Von Kluge getirildi. 4. Ordu komutanlığını. Kurmay başkanı general Günther Blumentritt üstlendi.



DOĞU CEPHESİ'NDEKİ ALMAN KUVVETLERİNİN TOPLAM KAYIPLARI:

26 Kasım 1941 itibarıyla hastalar hariç 734.112 subay ve erat. Harekatın başlangıcındaki toplam kuvvetin yüzde 23’ü.


28 Şubat 1942 itibarıyla, (muharebere zayiatı 202.251, donma 112.627 olmak üzere) 314.878 ölü, 725.642 yaralı ve 46.511 kayıp. Toplamda 1.005.636 kişi. Harekatın başlangıcındaki toplam kuvvetin yüzde 31’i.



HAREKATIN SONUÇLARI


Hitler, harekatın devamında esas taarruz yönünün Moskova'dan, Güney Ordular Grubu'nun Ukrayna'yı ele geçirmesine destek için güneye çevirme emri vermiştir. Bu manevrayla, güneydeki harekatın sol kanadını güven altına almış olsa da Sovyet başkentine yönelen genel taarruzu geciktirmiş oldu. Merkez Ordular Grubu'ndan güneye gönderilen birlikler Moskova'ya yeniden taarruz için bölgeye döndüklerinde kızıl ordu direnci de şiddetlenmişti. Sonbahar yağmurlarıyla oluşan çamur, ardından gelen kar yağışı taarruzda ciddi güçlükler yarattı ve sonunda ileri hareketi durdurdu.

Ayrıca, Sovyet yönetiminin anavatanın savunulması için bir büyük vatanseverlik savaşı ilan etmesiyle ortaya çıkan direnme, Alman komutanlığının beklediğinden çok daha sert olmuştur. Beyaz Rusya'daki Brest Tahkimatı, Rus mücadele azmine bir örnek teşkil etmekteydi. Alman komutanlığınca harekatın başlangıcında saldırılan bu tahkimatın saatler içinde düşeceği düşünülüyordu, ama haftalarca direndi. Sovyet propagandası daha sonra altı hafta elde tutulduğunu ileri sürmüştür. Alman ikmal meselesi de büyük sorun oldu. İkmal hatları fazlasıyla uzadı ve geri bölgelerde Sovyet partizanlarının eylemlerine hedef oldu. Diğer yandan Sovyet birlikleri boşalttıkları arazilerde yanmış toprak politikası (scorched earth policy) uygulayarak Almanlara yiyecek, yakıt ve barınak olarak pek bir şey bırakmadılar.

Tüm olumsuzluklara karşın alman ilerlemesi devam etti, çok sayıda kızıl ordu birliği imha edildi ya da kuşatılarak teslim olmak zorunda bırakıldı. Kiev muharebesi özellikle ağır bir darbe oldu. Güney Ordular Grubu 19 Eylül 1941'de Kiev'in kontrolünü ele geçirdi. Sovyet birliklerinden 665 bin kişi tutsak edildi. Kiev daha sonra kahramanca savunmasından dolayı Sovyet yönetimince kahraman kent olarak onore edildi.

Kuzey Ordular Grubu Baltık ülkelerini ele geçirdi ve sonunda Leningrad'ın güney banliyölerine 1941'in Ağustos'unda ulaştı. Burada sert Sovyet direnciyle durduruldu. Kentin alınması büyük kayıplara yol açacak gibi görünüyordu. Bu durumda Alman komutanlığı, kenti almaktan vazgeçerek kuşatmaya karar verdi. Kent, kuşatma altında açlıkla dize getirilecekti. Kent savunması birkaç alman yarma girişimine, ağır akaryakıt ve gıda maddeleri kıtlığına karşın dayanmayı sürdürdü. Alman kuşatmasının 1944 başlarında kentin yaklaşımlarından geri atılmasına kadar da direnmeyi sürdürdü. Kahraman kent olarak tanımlanan ilk Sovyet kenti oldu.

Barbarossa Harekatı'nın esas saldırılarına ek olarak Alman kuvvetleri, Finlandiya'nın Petsomo Bölgesini zengin nikel madenlerinin güvenliği için işgal etmiştir. Murmansk'a karşı da 28 Haziran 1941 tarihinde bir dizi taarruz başlattılar. Harekat, Gümüş Tilki Harekatı olarak bilinmektedir.

Alman kuvvetleri Sovyet karşı taarruzları tarafından yönlendirilmekten kaçındılar fakat savaşlardan ve kış koşullarından dolayı ağır kayıplara uğradılar.

Moskova'nın alınması Almanya için zaferin anahtarı olarak görüldü. Günümüzde tarihçiler Moskova'nın Alman kuvvetlerinin eline geçmesinin, Sovyet yenilgisine yol açıp açmayacağını tartışmaktadır. Öte yandan erken bir zamanda Moskova'ya yönelinseydi bile, hemen hemen tüm Alman generallerinin iddia ettiğinin tersine alınabilirliği hiç de kesin değildir. Sonuçta Barbarossa Harekatı bu amacına ulaşmakta başarısız oldu. 1941 yılı Aralık ayında Japonya ile Almanya, Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı askeri bir ittifak içine girdiler.

Barbarossa Harekatı'nın sonunda Sovyetler Birliği de en az Almanlar kadar ağır bir darbe yemişti. Almanlar Moskova'yı almakta tam olarak başarısızlığa uğramalarına karşın Sovyetler Birliği'nin Batı kesiminde çok geniş bir toprağı işgal etmişlerdi. Bu topraklar bugün için beyaz Rusya, Ukrayna ve Baltık Devletleri topraklarını kapsamaktadır. Alman kuvvetleri 1.690 kilometre İlerlemişlerdi ve 3.100 kilometrelik bir cephe hattına ulaşmışlardı. Sonuçta 1,3 milyon kilometrekarelik bir toprak alman kuvvetlerince alınmıştır. Bu topraklar üzerindeki nüfus 1941 sonu itibarıyla 75 milyondur. Kursk ve Stalingrad yenilgileri sonrasında çekilmek zorunda kalacakları ayrıca 650 bin kilometrekarelik bir arazi de izleyen yılda da ele geçirmişlerdir. Ancak işgal edilen bölgelerde hiçbir zaman tam bir hakimiyet söz konusu olmadı, Alman karşıtı hareketler hızla tırmanışa geçti. Alman istilası, Hitler'in harekatın başlamasından hemen önce verdiği emirler gereği, baştan beri acımasızdı. Hitler'in ideolojisinde Slav halklar insan-altı olarak görülüyordu ve işgal edilen topraklardaki Slav halka karşı tutum, bu bakış açısından hareket edecekti. Genelde işgalin bu tutumu yerel halkı karşısına aldı. Ukrayna'nın bazı bölgelerinde ise yerel halk Almanları, onları Stalin'den kurtulmasına yardımcı olacağını düşünerek destekledi ve yarı-askeri teşkilatlanmalara gitti. Kızıl ordu birlikleri ülkenin kırsal alanlarında dağıldığında bu bölgelerde, alman karşıtı partizan hareketleri yeraltı güçleri olarak, alman baskıcı uygulamalarından da güç alarak yoğunlaştı. Alman kuvvetleri, kızıl ordunun karşı saldırılarına inatla direndiler ve bu çatışmalar her iki taraf açısından da ağır kayıplara yol açtı.

Barbarossa Harekatı'nın bir bakıma açılış bölümü olan 1941 yılında Wehrmacht kuvvetleri, kızıl ordu birliklerini birçok yerde kuşatmış ve imha etmiştir. Yer alan 20 bölge; Rossinzny, Bialistok-Minsk, Simolensk, Roslavl, Gomel, Divina, Staraya Russa, Luga, Reval, Galasya, Uman, Jitomir, Valday Tepeleri, Kiev, Viyazma-Biryansk, Nikolav, Dinyeper kıyıları, Mariupol, Kırım ve Donets Sahası'dır. Bu bölgelerdeki kızıl ordu kayıpları toplamda, 3.067.000 erat/subay, 14.122 tank, 26.803 top ve havan olarak belirtilmektedir. Bu rakamlar, kuşatılan Sovyet birliklerinin, Alman kuvvetleri eline geçen kısmıdır, muharebeler sırasındaki kayıplar değil. Ayrıca muharebeler sırasında ortaya çıkan kayıplar da hesaba katıldığında kızıl ordu'nun gerçek kayıpları çok daha yüksektir.

Barbarossa Harekatı boyunca 1941 yılında kızıl ordu ölü, yaralı, kayıp ve tutsak olarak büyük sayıda asker kaybetmesinin de ötesinde, büyük miktarlarda ağır ve hafif silah, mühimmat, akaryakıt, erzak dahil her türlü ikmal malzemesi de kaybetmiştir. Örneğin 1941 yılında savaş bölgesindeki beş cepheden sadece Batı Cephesi'nin mühimmat kaybı 4.216 vagondur.

Doğu Cephesi'nde savaş dört yıl sürdü. Batılı kaynakların genel kabul gören değerlendirmesine göre Sovyet askeri kayıpları (çatışmalar ve tutsaklık sırasındaki ölümler) 7 milyon kişi kadardır. Sovyet sivil ölümlerine ilişkin rakam ise, en sık kullanılan rakam, halen tartışmalı olsa da 20 milyon civarıdır. Doğu Cephesi'nde alman askeri kayıpları açıkça belirsizdir. En son Alman değerlendirmesi yaklaşık 4,3 milyon alman ve 900 bin müttefik askerinin çatışmalarda ya da esaret altında öldüğü yönündedir. Doğal olarak bu çapta bir askeri operasyon olan Barbarossa Harekatı dünya tarihinin en ölümcül savaşları arasında geçmektedir.



Edit : Yazıyı hazırlayarak büyük emekler vermiş ve burada yayınlamama izin veren sevgili dostum Emre'ye şükranlarımı ve teşekkürü iletmeyi bir borç bilirim.

 
Baya uzun ve iyi bi konuymuş. Yarısına kadar geldim, bilmediğim detaylar varmış bunları öğrenmem iyi oldu. Elinize sağlık.
Öncelikle iltifatınız için teşekkür ederim.

Aslında konu bir bakıma özet ve görüş bildirimini içeriyor. Çünkü harekat çok büyük olduğu için yazının içerisinde belirttiğim gibi iki tarafında bazı ilave harekatlar düzenlemiştir. Örneğin alman tarafı için tayfun harekatı veya operation case blue gösterilebilir. Sovyetler için ise uranü ve neptün harekatları en bilinenleri olarak göze çarpıyor.

Mesela ben bu mecrada daha önce operation case blue ile ilgili çok teferruatlı bir paylaşım yapmıştım. (http://www.korsanfan.com/konu/operation-case-blue-mavi-durum.7237/)
 
Konu için teşekkürler. Farklı bir ağızdan dinlemek iyi oluyor. Bende tam 1. ve 2. Dünya savaşını araştırıyordum bu konuyu görünce okumadan geçmeyeyim dedim. Normandiya Çıkarması hakkında detaylı bir yazı güzel olur eğer konu bulamadıysan :D

Hitler, uzun süredir istediği doğunun istilası konusunda artık acele ediyordu. Sovyetler Birliği yenilgiye uğratıldığında İngiltere'nin barış isteyeceğine inanıyordu. General Franz Halder günlüğüne, Sovyetler Birliği'nin yenilgiye uğratılmasıyla İngiltere'nin zafer umutlarını yitireceğini not etmiştir.
Hitler burda ABD etkenini unutarak hareket ediyor , çoğu zaman da ABD'yi küçümsüyor ve bir tehdit olarak görmüyor. İngiltere savaşa gireceği zaman ABD'de hali hazırda yardımcı veya abilik rolünü üstleniyor ve İngiltere'nin baskı nedeniyle üstlenmesi gerekiyor. Fransa düşmüşken İngiltere biraz tereddüt içinde olsa hadi neyse ama yok halen emin bir tavır sergiliyordu.

Harekata başlama tarihi için, hazırlıkların tamamlanmış olacağı 15 Mayıs'tan itibaren karar verilecekti. Lakin hitler, Yugoslavya'da alman muhalifi askeri darbeye ve İtalya'nın Arnavutluk'u işgali karşısında yunan ordularının ilerleyişine müdahale etme kararıyla Balkan Seferi'ne girişilmiş ve Barbarossa Harekatı ertelenmişti. Hemen hemen tüm tarihçiler ve pek çok asker, bu erteleme kararının Barbarossa Harekatı'nın başarısız olmasına yol açtığı görüşündedirler
Mussolini'nin amacı İtalya İmparatorluğu'nun Nazi Almanyası'ndan bir farkı olmadığını göstermek:Arnavutluk işgali ve Yunan-İtalyan savaşı ciddi anlamda Nazi Almanya'sına kayıplara yol açtı. Ben burda Hitler'in Avusturya topraklarını ilhak etmesi gibi İtalya topraklarını da öncedne ilhak etmesini gerektiğini düşünmüştüm ama burda biraz farklı düşününce İtalya'yı suçlamak biraz yanlış gibi geliyor çünkü İngiliz Kuvvetlerinin Yunanistan'a yardım edeceğini kimse beklemiyordu açıkcası. Tabi burda ki hırs geri kalmamak ama :D

Almanlar Sovyet Komünist rejiminin çürük bir yapıda olduğunu, güçlü bir darbeyle hemen çökeceğine inanmışlardı.
Naziler kendilerini sağlam gorurken ayni yontemle(farkli durumlarla) iktidara gelen Bolsevik rejimini neden ayni gormemis olabilir? Ilginc bir durum :D
Almanlar savaş esirlerine acımasız davrandı ve Sovyet halkı üzerinde vahşi bir işgal kurdu.
Sovyet halkı, Nazizm'in yeni yeni iktidarda olduğu sırada Nazi Almanya'sında Komunist olan kisileri infaz eden ve hapishaneye atan Almanya'dan yeni mi nefret duymaya basladi? Gorusler yuzunden yapilan tek bir baskiya dahi karsiyim ama Sovyetler acisindan degerlendirirsek isgal bahanesi olmus bir nevi ki Stalin bunlari bildigi halde Almanya ile Saldirmazlik Pakti ve Ticaret Antlasmasi imzaliyor.
 
Konu için teşekkürler. Farklı bir ağızdan dinlemek iyi oluyor. Bende tam 1. ve 2. Dünya savaşını araştırıyordum bu konuyu görünce okumadan geçmeyeyim dedim. Normandiya Çıkarması hakkında detaylı bir yazı güzel olur eğer konu bulamadıysan :D



Hitler burda ABD etkenini unutarak hareket ediyor , çoğu zaman da ABD'yi küçümsüyor ve bir tehdit olarak görmüyor. İngiltere savaşa gireceği zaman ABD'de hali hazırda yardımcı veya abilik rolünü üstleniyor ve İngiltere'nin baskı nedeniyle üstlenmesi gerekiyor. Fransa düşmüşken İngiltere biraz tereddüt içinde olsa hadi neyse ama yok halen emin bir tavır sergiliyordu.


Mussolini'nin amacı İtalya İmparatorluğu'nun Nazi Almanyası'ndan bir farkı olmadığını göstermek:Arnavutluk işgali ve Yunan-İtalyan savaşı ciddi anlamda Nazi Almanya'sına kayıplara yol açtı. Ben burda Hitler'in Avusturya topraklarını ilhak etmesi gibi İtalya topraklarını da öncedne ilhak etmesini gerektiğini düşünmüştüm ama burda biraz farklı düşününce İtalya'yı suçlamak biraz yanlış gibi geliyor çünkü İngiliz Kuvvetlerinin Yunanistan'a yardım edeceğini kimse beklemiyordu açıkcası. Tabi burda ki hırs geri kalmamak ama :D


Naziler kendilerini sağlam gorurken ayni yontemle(farkli durumlarla) iktidara gelen Bolsevik rejimini neden ayni gormemis olabilir? Ilginc bir durum :D

Sovyet halkı, Nazizm'in yeni yeni iktidarda olduğu sırada Nazi Almanya'sında Komunist olan kisileri infaz eden ve hapishaneye atan Almanya'dan yeni mi nefret duymaya basladi? Gorusler yuzunden yapilan tek bir baskiya dahi karsiyim ama Sovyetler acisindan degerlendirirsek isgal bahanesi olmus bir nevi ki Stalin bunlari bildigi halde Almanya ile Saldirmazlik Pakti ve Ticaret Antlasmasi imzaliyor.

Yazıyı beğendiğiniz için ben teşekkür ederim. bu site her ne kadar one piece evrenini konu alan bir alan olsa da ben farklı bir yaklaşımla tarihi konuları da paylaşmayı seçiyorum. aslına bakacak olursak, hazırladığım yazıların yarısından azını burada paylaşıyorum. dolayısıyla konu sıkıntısı çektiğim çok söylenemez. :)

Nazi Almanyası barbarossa harekatını hazırlarken amerika ve ingiltere'nin savaşa girmeyeceğini öngörmüştü. çünkü ingiltere üzerine yapılan ''blitz'' saldırıları ülkeyi bir hayli yıpratmıştı. Amerikan başkanı roosvelt ise seçim kampanyasında ''savaşa girmeyecekleri'' konusu üzerine eğilerek seçimi kazanmıştı. keza japon imparatorluğu pearl harbor baskınını düzenlemese savaşa girmeleri ilerleyen tarihlerde olabilirdi. amerika burada ticari kaygılar ile ingiliz ve sovyetlere yardımda bulunuyordu. sonuç olarak amerika her yolladığı ürünün parasını bu ülkelerden illaki alacaktı. mallarını yolladığı ülkenin işgal edilmesi veya ödeme yapamayacak duruma gelmesi amerika'nın işine gelmezdi. kısaca ''vahşi kapitalizm'' merkezi olarak amerika yine iş başındaydı.

almanların yugoslavya ve yunanistan seferini daha detaylı incelemek lazım ki onu burada anlatmam pek mümkün değil. ancak italyan ordusunun arnavutluk ve yunanistan işgalinde ki başarısızlığı barbarossa harekatının doğu ve güneydoğu cephelerini riske sokuyordu. bu kadar büyük bir harekat yapabilmek için sadece harekat bölgesine odaklanmanız lazım. herhangi bir saldırı riski bu harekatı sekteye uğratacaktır. her ne kadar alman ordusunun bu harekatta sıklet noktası işgal edilmiş polonya ve ukrayna olsa da harekatın güney kısmında kırım, odessa ve kharkov gibi cepheler merkez ordular grubunun ulaştığı son nokta olan moskova kadar önemliydi. güney ordular grubuna bağlı 6. ordu eğer stalingrad bataklığına saplanmasa savaş farklı bir seyir izleyebilirdi. bu işgal bölgelerinde nazi einziehen gruppen birliklerinin sivil halka holokost uygulaması ise partizan hareketleri beraberinde getirdi. almanlar farklı bir yaklaşımla (daha yumuşak bir yönetim) gelselerdi partizan hareketi ordunun yavaşlamasında bu kadar etkili olmayabilirdi.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık