En kısa zamanda buna da başlayacağım.
Kesinlikle HunterxHunter 2011 isimli remake versiyonuna başlamalısın.
Ve genel olarak şunu diyeyim; klasik shounen klişelerinden elbette içerisinde barındırsa da, genel olarak %50 seinen %50 shounen diyebileceğimiz bir anime.
Hikayenin çatısı ve dövüşlerin mantığı serinin başından itibaren oturtulmaya başlanıyor. Yani hikaye sana mantıksız şeyler sunmaktan kaçıyor. Haliyle en büyük klişelerden biri olan "ana karakter her zaman yener" mantığından uzakta bir seri. Ana karakterin ve arkadaşlarının yenebileceği düşmanlar var, yenemeyeceği düşmanlar var. Ayrıca hikaye öyle bir ilerliyor ki, kesinlikle düşmanın gücünün kısılması gibi bir durum yok. Yani "eğer bizim oğlan buna dalarsa, ölür, tek yer" diyorsan içinden, gerçekten öyle olma ihtimali çok yüksek demektir. Mangaka bu dengeyi mükemmel oturtmuş gerçekten.
Ayrıca diğer shounenler gibi bizi çocuklar okuyor aman ona göre şeklinde bir yapısı yok, dediğim gibi anca seinenlerde görebileceğimiz tarzda vahşet sahneleri mevcut.
Hatta dizinin yer yer Game of Thrones tadını verdiğini söylemek bile mümkün.
Ana karakter yine klasik shounen ana karakterleriyle benzer özellikler taşıyor, sanırım tek fark zeki bir karakter olması. Kafası çalışıyor yani. Sadece gücüyle değil, sahip olduğu ortalama bir güç + zekasını kullanarak ilerliyor. Yan karakterler ve "düşmanlar" ise tek kelimeyle mü-kem-mel.
İnsanların OP'ta en eleştirdiği konulardan biri "şans" faktörü malum. Yine HunterxHunter'da ana karakter ve arkadaşlarının lehine işleyen pek bir "şans" faktörü bulunmuyor. Yaptıkları densizliklerin, hataların bedelini ödüyorlar.
HunterxHunter çok büyük potansiyelli bir seriydi. Mangakasının rahatsızlığı maalesef seriden çok şey alıp götürdü. Sağlıklı bir çizeri olsaydı, istikrarlı bir şekilde mangası ve animesi devam edebilseydi, belki bugün OP'un bile bir adım önüne geçmiş olabilirdi.